ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ

Niyet Hayır Akıbet Hayır

Şiirlerle Menkıbeler

ALİ SEMERKANDİ (Rahmetullahi Aleyh)

Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde, Ankara'nın Çamlıdere beldesinde yaşayan büyük velîlerden. 1320 (H.720) senesinde İsfehan'da doğdu. Babasının ismi Yahyâ olup, hazret-i Ömer'e dayanır. 1457 (H.862) târihinde Çamlıdere'de vefât etti. Türbesi Çamlıdere kabristanının ortasında bulunmakta, ziyâret edenler, ondan çok feyz almaktadırlar.  

Onlar -Allah adamları- öyle kimselerdir ki, yanlarında bulunanlar şaki olmaz. (Hadis-i şerif) 

 

ALİ SEMERKANDİ (Rahmetullahi Aleyh)

 

Manevi Evlatlık

 

İsfehan’da dünyaya gelen bu mübarek zat,

Ankara-Çamlıdere nam yerde sürdü hayat.

 

İslam âlimi olup, veliydi hem kendisi.

Ve hazret-i Ömer’e dayanır sülalesi. 

 

Kudüs, Mekke, Medine, Semerkant, Şam ve Irak,

Dolaştı bu yerleri, emr-i maruf yaparak.

 

En son Çamlıderede eyleyerek ikamet,

Yüzotuz yaşlarında, vefat etti nihayet.

 

Tahsilini bitirip, Mekke’ye gitti önce.

Ve Mescid-i Haram’da imamlık yaptı nice.

 

Sonradan kendisine manevi bir işaret,

Gelerek, Medine’ye hicret etti nihayet.

 

Yedi yıl türbedarlık icra edip Ravda’da,

Hazret-i Fatıma’yı gördü bir gün rüyada. 

 

Buyurdu: (Git ki hemen huzuruna Resul'ün,

Manevi evlatlığa alacak seni bu gün.)

 

Çok sevindi böyle bir rüyayı gördüğüne.

Koştu sabah Ravda-i mübarekin önüne.

 

İki diz üzerine oturdu haya edip.

Beklemeye başladı, başını öne eğip.

 

Bir sevinç ve heyecan sarmışken kendisini,

İşitti tam o anda Peygamberin sesini.

 

Diyordu ki ki: (Ya Ali, şu andan itibaren,

Manevi evlatlığa kabul ettim seni ben.

 

Sen, öyle bir beldeye sefer et ki ya Ali!

Gayetle fakir olsun o yerdeki ahali.

 

Fakirlik sebebiyle, bana gelemeyenler,

O yerde seni gelip, ziyaret eylesinler.

 

Manevi bir evladım olduğundan sen benim,

Onu, bana yapılmış gibi kabul ederim.)

 

Bunları işitince, çok sevindi içinden.

Sonra da, ağlamaya başladı sevincinden.

 

Bu manevi emirle, sonra bu mübarek zat,

Anadolu’ya doğru eyledi bir seyahat.

 

Ve nihayet Alanya nam yere vardığında,

Gördü, biri ağlıyor denizin kenarında.

 

Niçin ağladığını sorunca o kimseden,

Dedi ki: (Bir incimi düşürdüm denize ben.)

 

Buyurdu: (Dünya malı değil mi o nihayet.

Çok fenadır dünyaya fazla sevgi, muhabbet.

 

Madem bunu, kendine ediyorsun tasa, gam,

Gel!) deyip, o kimseyi götürdü sahile tam.

 

Seslendi: (Ey balıklar, Allah’ın izni ile,

O inciyi bulun da, getirip verin bize.)

 

Hemen binlerce balık, o denizin dibinden,

Ağızlarında inci, çıktılar hepsi birden.

 

Birisinin ağzından, hemen alıp bir inci,

Verince, o kimsenin avdet etti sevinci.

 

 

Kurt Dile Geldi

 

Ali Semerkandi ki, âlim ve veli bir zat.

Çamlıdere halkını yıllarca etti irşad.

 

O halk da fakir olup, pek azdı hayvanları.

Hatta otlatmak için, yoktu bir çobanları.

 

O bu hali görünce, bu, dert oldu içine.

Kendisi talip oldu, bu çobanlık işine.

 

Buyurdu: (Ben yaparım çobanlığı size hep.

Ve hatta bu iş için, ücret de etmem talep.)

 

Köylüler, kendisini tanımıyorlardı hiç.

Bu teklif karşısında, buldular neşe, sevinç.

 

O akşam gördüler ki, ineklerin memesi,

Süt ile dolu geldi, hayrette kaldı hepsi.

 

Böyle bir neticeyle karşılaşınca ilk kez,

Evliya olduğunu anladı köyde herkes.

 

Bir gün de, sığırları salmıştı kırlık düze.

Baktı ki, bir kurt gelmiş, kıyacak bir öküze.

 

Kurda hitab etti ki: (Bunu öldürmek için,

Ey kurt, söyle bakalım, sen kimden aldın izin?)

 

Dedi ki: (Ey efendim, nasibimdir bu benim.

Allah’ın izni ile öldürüp yiyeceğim.)

 

Buyurdu: (Şimdi git de, yarın gel ye, olur mu?

Ben dahi sahibine söyleyeyim durumu.)

 

O kurt (Peki) diyerek, dönüp gitti yerine.

O da, söyledi bunu o akşam sahibine.

 

Lakin o, bilmiyordu onun büyüklüğünü.

İnanmayıp, hafife aldı onun sözünü.

 

Ertesi gün kurt gelip, öküze durdu yakın.

Buyurdu ki: (Ye ama, deriyi delme sakın.)

 

Kurt dahi (Peki) deyip, dokunmadı deriye.

Akşama, sığırlarla deri gitti geriye.

 

Adam, öküz yerine, görünce sırf deriyi,

Dava etti kadıya Ali Semerkandi’yi.

 

Kadı, iki tarafı dinleyip, geçti zabta.

(Şahidin var mı?) diye, sordu bu veli zata.

 

Buyurdu ki: (Ey kadı, bu işi görenler var.

Şahittir o yerdeki ağaçlar ve kayalar.)

 

O anda bir gürültü kopuverdi derinden.

Ordaki ağaçlar ve dağlar koptu yerinden.

 

Ve mahkemeye doğru hepsi yol alıyordu.

O ses ve gürültüler, onlardan geliyordu.

 

İnsanlar, korkusundan kaçışınca etrafa,

O veli, şu şekilde nida etti bu defa:

 

(Ey ağaçlar, ey taşlar, ne için gelirsiniz?

Size, şahitlik için gelin demedik ki biz.)

 

O böyle söyleyince, hepsi durdu bir anda.

Gördüler bu durumu kadı ve o adam da.

 

Onun büyüklüğüne inandılar yakinen.

El öpüp, talebesi oldular hepsi birden.

 

Çekirge Afeti

 

Kadınlar çalışırken bir yaz günü ekinde,

Sığır otlatıyordu Ali Semerkandi de.

 

Baktı ki, namaz vakti ilerlemiş, geçecek.

Lakin su bulamadı abdest tazeleyecek.

 

Asasını vurarak toprağın bir yerine,

Buyurdu: (Ey su, yerden, çık toprak üzerine!)

 

Gövde kalınlığında bir su çıktı o anda.

Yayılmaya başladı süratle o alanda.

 

Lakin bağırdılar ki suyu görüp kadınlar:

(Bu su da nerden çıktı, ekinler gördü zarar.)

 

O zaman buyurdu ki akan suya bakarak:

(Ey su, şöyle sessizce ve belli belirsiz ak!)

 

O andan itibaren, su aktı gayet sessiz.

Çıktığı ve aktığı oldu belli belirsiz.

 

O tarihte Bursa’da, bir çekirge afatı,

Oldu ki, harab etti bilcümle hububatı.

 

Bundan kurtulmak için, uğraşıldı bir nice.

Lakin alınamadı yine de bir netice.

 

Âlim ve velilere dahi haber verdiler.

Ki, bunun çaresini söylesinler bilenler.

 

Ali Semerkandi’ye dahi geldi birisi.

Sordu ki: (Bu afetin, nedir acep çaresi?)

 

O dahi asasıyla çıkardığı su var ya,

Ondan bir miktar verip, irsal etti Bursa'ya.

 

Buyurdu: (Haşeratın olduğu yere, biraz,

Bu sudan serpilirse, onlardan eser kalmaz.)

 

Hakikaten o sudan, o yerlere serptiler.

Çekirgeler, bir anda, orayı terk ettiler.

 

Padişah çok sevindi duyup bu hadiseyi,

Bursa’ya davet etti, Ali Semerkandi’yi.

 

Gelince, karşıladı kendisi onu bizzat.

Saygı, hürmet gösterip, eyledi çok iltifat.

 

O, müsade isteyip, dönecek idi ki tam,

Bursa’da kalmasını etti ondan istirham.

 

Lakin o istemedi Sultan’ın teklifini.

Arz etti ki, bu babta mazur görsün kendini.

 

Padişah makul görüp, dedi ki: (Öyle ise,

Varsa bir isteğiniz, söyleyin onu bize.)

 

Buyurdu ki: (Fakirdir Çamlıdere insanı.

O yöre halkı için, bahşedin bu ihsanı.

 

Mesela, askerlikten tutulsun onlar muaf.

Ve toprak kirasından, olsunlar cümlesi af.)

 

Padişah, bu talebi severek kabul edip,

Bu hususta bir ferman yazdırdı emir verip.

 

Bindörtyüz elliyedi yılında bu büyük zat,

Yine Çamlıdere’de eyledi Hakka vuslat.

 

Türbesi, kabristanın tam orta yerindedir.

Ziyaret edenlere, halen de feyiz verir.

   Abdüllatif UYAN


Kaynak:http://www.siirlerlemenkibeler.com/SiirMenkibe/07AnadoluEvliyalari/151/1%20(187).htm  sitesinden alınmıştır.


Yorumlar - Yorum Yaz
@

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR


Hava Nasıl Olacak
Takvim
Üyelik Girişi