ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ

Niyet Hayır Akıbet Hayır

Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin NESEBİ

ŞEYH ALİ SEMERKANDÎ (K.S)

  Adı ve Nesebi   

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin Osmanlı dönemi belgelerinde asıl adı “Ali”dir.

Bu bilgiye Fatih Sultan Mehmed döneminde yazılan 1463 tarihli “Ankara Tahrir Defteri”ndeki kayıtlardan ulaşıyoruz.

Mezkur defterde Yabanabad kazası vakıfları zikredilirken “Kuzvîrân’da yarım çiftlik yer ve bir değirmen kadîmî mülk ıssı Şeyh Ali’ye vakf imiş” ibaresi yazılıdır.17

Yabanabad; günümüzde Kızılcahamam ve Çamlıdere’nin tamamı ile Çubuk, Güdül, Ayaş, Kazan ve Çankırı’nın Orta ilçesini kısmen ihtiva eden Anlara Sancağı’na bağlı bir kazadır.

Kuzvirân Köyü ise günümüzde Çamlıdere ilçe merkezinin bulunduğu yerdir.  

 1530 yılı Ankara Tahrir Defteri’nde de “Vakf-ı zâviye-i Ali” (Ali Zaviyesi Vakfı) ve “Vakf-ı Cami-i Şeyh Ali” (Şeyh Ali Camii Vakfı) şeklinde kayıtlıdır.18 

“Semerkandî” lakabının ise vefatından sonraki yıllarda verildiği anlaşılmaktadır.

1571 tarihli Sultan İkinci Selim’e ait fermanda ise “Şeyh Ali Semerkandî”olarak zikredilir.19

Kanaatimizce Şeyh Ali hazretlerinin doğduğu veya geldiği yer Semerkand şehri olduğu için “Semerkandî” nisbesi verilmiştir.

Nisbe olarak genellikle doğduğu yerin adı verilir. Ankaralıya “Ankaravî” (Hüsameddin Ankaravî), Bursalıya “Bursevî” (İsmâil Hakkı Bursevî), Erzincanlıya “Erzincanî” (Abdürrahim Erzincanî), Konyalıya “Konevî” (Sadreddin Konevî) ve İsfahanlıya “İsfahanî” (Abdülkadir İsfahanî) denildiği gibi.

 Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin nesebi ise İkinci büyük Halife Hazreti Ömer radıyallahu anhu (Allah ondan razı olsun)’ya ulaşmaktadır. Şeyh Ali Semerkandî’nin Hazreti Ömer (r.a.) soyundan ve “Farukiye” sülalesinden bir aileye mensup olduğu İkinci Selim Han’ın fermanında “Hazret-i Ömer radıyallahu anhu evlâdından Şeyh Ali Semerkandî” ibaresi ile nesebi kesinlik kazanır.20

  

 

Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu İkinci Selim Han’dan sonra tahta geçen her Osmanlı padişahı tarafından yenilenen ve şeyhin evlatlarına verilen fermanlarda Ali Semerkandî’nin nesebi hakkında genellikle şu ibareler kullanılır:  

“Pişvâ-yı ricâl-i erbaîn,

Halife-i sânî,

Resulü’l-emîn

Hazret-i Ömerü’l-Faruk radiyallahü anh evlatlarından kutbu’lârifîn,rahmete’l-vâsilîn mümaileyhin eş-Şeyh Ali kuddise sırruhü’l-aziz.”21   

İlk müslüman olan kırk kişinin önderi, ikinci halife ve Allah’ın elçisi Hazreti Muhammed’in -salât ve selâm O’nun üzerine olsun- en güvendiği kişilerden olan Hazreti Ömer el-Faruk -Allah ondan razı olsun- evlatlarından, ârif kişilerin önderi, rahmete ulaşanlardan olan Şeyh Ali. O’nun sırrı mukaddes olsun.

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin elkâbında kullanılan “Şeyh”, “Kutbu’l-ârifîn”, rahmete’l-vâsilîn” ve “kuddise sırruhu’l-aziz” gibi övgü ve saygı ifadelerinden, bir tarikatın önde geleni yani “mürşîd” (irşâd eden) makamında olduğunu öğrenmekteyiz.  

Vakıf belgelerinde de “Şeyh Ali Zaviyesi”nin Kuzviran Köyü’nde olduğu da açıkca zikredilir.22  

 “Şeyh”: Tasavvufta bir tekke veya zâviyede reislik edip, müridleri bulunan kişi. Pîr, mürşîd, efendi, seydâ, dede ve baba olarakta anılır. Selçuklu ve Osmanlı ticari hayatında meslek birliklerinin başkanı olan kişilerede “şeyh” veya “pîr” denilmiştir.

Mürşîd kelime olarak “Doğru yolu gösteren, klavuz, rehber” anlamlarına gelir. Terim olarak Mürşîd “velâyet” sahibi olup, müridlerini (bağlılarını) manevi yönden eğiten ve irşâd edendir. 

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin elkâbından onun bir tarikatın ve kurduğu zâviyenin de şeyhi olduğunu anlıyoruz.23

    

15 Eylül 1839 tarihli Sultan Abdulmecid Han Tarafından  Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin evlatlarına verilen beratın aslı (BOA  Müzehheb Fermanlara, No:812)    

“Kutbu’l-ârifîn”:

Mutasavvıflar (tasavvuf büyükleri) için kullanılan bir övgü sıfatı olup, yaşadığı dönemde bulunan diğer ârif ve irfân sahibi olan velî kişilerin önderi, başkanı anlamına gelir.   

“Kutup/Kutb”: Değirmen taşının miline verilen ad. Tasavvufta, evrenin manevi yönetiminden sorumlu veliler hükümetinin başkanı. Mutasavvıflara göre değirmen taşı milin çevresinde döndüğü gibi bütün evren de kendisinin çevresinde döndüğü için velîler başkanına “kutub” denilmiştir.

“Kutbu’l-Aktab” ise Kutublar Kutbu anlamında kullanılmıştır. Kutub’a, kendisine sığınanlara yardım eden anlamında “Gavs” ya da “Gavsu’l-Azam” da denir.

Kutub, varlığın yaratılış nedeni olan Muhammedî hakikatin (Hakikat-ı Muhammediye) kendisinde tecelli ettiği kişidir. Veliliğin son ve en yüksek makamı olan kutubluğa kişi kendi çaba ve çalışması ile değil, ancak Allah’ın bağışı, vergisi sonucu gelebilir.

Kutubluk makamının “Kutbu’l-İrşad” ve “Kutbu’l-Aktab” ya da “Kutbu’l-Vücud” denilen iki çeşidi vardır.

Kutbu’l İrşâd, nübüvvet (peygamberlik) kurumunun iç yüzünü (batın);

Kutbu’l-Vücud ise son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’in velayetini (iç yüzünü) temsil eder. İrşâd kutubları nebiler gibi çok olabilir; fakat Vücud Kutbu her dönemde ancak bir tane bulunabilir.

“Ârif”: Bilen, bilgide ileri olan, vâkıf ve âşina olan, zevki ve vicdanî, külfetsiz olarak irfân sahibi olan. Hakkı layıkıyla anlayıp bilen ve ilmi ile âmil olan. Günümüz mürşîdlerinden Abdurrahim Reyhan (k.s.) hazretlerinin ifadesi ile “irfân ruhun tahsili”, ârif ise bu tahsili gören kişidir. Salih Baba Divânı’nda âriflerin sohbetlerinin özelliği şu beyitle anlatılır:

 Ârifin her bir kelâmı bir mücevher kânıdır

 Cânlara verir hayâtı âb-ı hayatdan lezîz

 Rahmete’l-vâsilîn”:

Mutasavvıflar için kullanılan bir övgü sıfatı olup, Cenab-ı Hakk’ın rahmetine ulaşmış, Allah’ın bağışlamasına ve merhametine kavuşmuş, yarlığanan, merhamet edilmiş, O’nun razı olduğu kullar arasına girmiş kimse anlamlarında kullanılır.

“Kuddise sırruhu’l-aziz”:

Tasavvuf büyüklerinin isimlerizikredildikten sonra, ona dua ve saygı ifadesi olarak kullanılır. Kendisine Allah tarafından verilen manevî sırların mukaddes, üstün ve mübârek olması temennisinde bulunmaktır.24  

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin silsilenâmesi, yani mensubu olduğu tarikat soy ağacı günümüze ulaşmadığı için, hangi tarikata mensup olduğunu kesin olarak bilemiyoruz.

1894 miladi tarihli “Sığırcık Suyu şeyhlerinden ve Tarikat-ı Nakşibendîyye’den olup, Manastır’a gidecek olan Şeyh Hacı Ali ve Şeyh Bekir Efendilerin Sülale-i Tahire’den olduklarının tasdik kılındığı”na dair belgeden Şeyh Ali Semerkandî soyundan gelenlerin “Nakşibendî“ tarikatına mensup olduklarını öğreniyoruz.25 


Kaynak: Abdulkerim ERDOĞAN “Şeyh Ali Semerkandi ve Sığırcık Suyu” Reyhan  Yayınları/2010 

 17 Ahmet Nezihi Turan, Yabanabad Tarihini Ararken, Kızılcahamam BelediyesiYayınları, s. 78-79; Muzaffer Arıkan, 867 Tarihli Ankara Tahrir Defteri(Açıklamalarla Metin Tesbiti), A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, BasılmamışDok. Tezi, Ankara, 1943.

18 438 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 937/1530, I. Kütahya,Kara-hisâr-ı Sahib, Sultan-önü, Hamîd ve Ankara Livâları, -Dizin veTıpkıbasım-, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları,Ankara, 1993, s. 411.

19 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi, TahrirDefteri, 558, s.91b-92a.

20 Başbakanlık Devlet Arşivleri, Cevdet İktisad, No.1938.

21 Başbakanlık Devlet Arşivleri, Müzehheb Fermanlara, No: 812.

22 438 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 937/1530, I. s. 411.

23 Ahmet Yaşar Ocak, “Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, S. XII, Ankara, 1979.

24 Süleynan Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü; Kabalcı Yayınları.

25 Başbakanlık Devlet Arşivleri, www.devletarsivleri.gov.tr/katalog/.  


Yorumlar - Yorum Yaz
@

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR


Hava Nasıl Olacak
Takvim
Üyelik Girişi