ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ

Niyet Hayır Akıbet Hayır

YÖREMİZ DEĞERLERİNDEN HAFIZ ALİ OSMAN ATAKUL EBEDİYETE UĞURLANDI ... MEKANI CENNET OLSUN . DEVAMI...

 

 

 

 

 

 

HAFIZ ALİ OSMAN ATAKUL KİMDİR

 
 
TÜRKİYE GENELİNDE ÜNLÜ BİR KUR’AN OKUYUCU

 


Doğumu ve Eğitimi

  
Hafız Ali Osman Atakul, Kızılcahamam İlçesi’ninYukarı Kese köyünde, 1931 yılında dünyaya geldi. Dedesininismi Osman, babasının ismi Ali idi. Ona, her ikisininismini birlikte verdiler, “ismi Ali Osman” olsun dediler.Annesi aynı köy halkından Cevriye Hanımdır. Ali OsmanAtakul’un babası Ali Efendi, yakın köy Çanlı köyününköy bütçesinden maaşlı imam-hatibi idi. Daha sonra yakınköylerden Kavaközü köyünde de imam-hatiplik yaptı.Hafız Ali Osman Atakul, 1938 yılında köyünde üç sınıflı ilkokula başladı. Köy şartlarında geçimlerini hayvancılıkla sağlıyorlardı.

Üç sınıflı ilkokulu bitince babası Ali Efendi “Ben bir rüya gördüm. Davarları-sığırları satacağım sizi hafızlığa başlatacağım” dedi. Ali Osman’ın ağabeyi ile Ali Osman’ı hafız yapmak üzere Çankırı’nın Çerkeş ilçesine götürdü. Hafız Ali Osman Atakul Çerkeş ilçesindeki eğitimini ve hocasını şöyle anlatıyor:

- Çerkeş’de babamın bir asker arkadaşı varmış. Babam o arkadaşı ile 11yıl askerlik yapmış. Arkadaşı ile kardeş gibi olmuşlar. Bizi arkadaşına emanet etti. Biz Çerkeş Merkez Camii imam-hatibi Abbas Efendi’de hafızlıkyapmaya başladık. Onda 10 sayfaya kadar hafızlığımı tamamladım. Hafızlığa çalıştığımız yer resmi bir Kur’an kursu değildi. Pek disiplinli biryer değildi. Bu nedenle hafızlığı orada tamamlayamadım, köyüme döndüm.Köyümde Hafız Mehmet Altundal da öğrenci okutuyordu. O babamınarkadaşı idi. Beni babamın hatırına hıfza çalıştırmayı kabul etti. Ben hafızlığımı 4 senede bitirdim. Aynı yıl beş sınıflı ilkokulu da tamamladım.1945 senesi mayıs ayında köyümde hafızlık cemiyetim yapıldı.Gürcü köyünden Hafız Necip Efendi vardı. İstanbul’da yüksek öğrenimgörmüş bir alimdi. Kur’an’ı Kerim okumada eşi az bulunan bir kimse idi.Benim hafızlık cemiyetime de geldi. Merasimin son duasını da o yaptı. 

Yukarıkese Köylü Deli İmam’la İlgili Hatıraları 

Yukarıkese köylü “Deli İmam”, Kızılcahamam yöresinde efsane olmuş bir kişiliktir. Bu kişi (veya kişiler) hakkında Ali Osman Atakul’un orijinal bilgilere sahip olduğu anlaşılmıştır. O kendi ailesi ile de yakınlığı olan bu kişileri şöyle anlatıyor:

- Kızılcahamam’ın bütün köylerinde bilinen Kese Köylü “Deli İmam”birdeğil, iki kişidir. İki kardeştir. Büyüğünün ismi Mustafa, küçüğünün ismi Durmuş Efendi’dir. Her ikisi de vatani görevlerini yaparken yüzbaşı rüt-besine kadar yükselmişler, yüzbaşı olarak emekli olmuşlardır. Ben büyüğünü fazla tanımıyorum. Kızılcahamam merkezinde bir “deli imam çeşmesivar. O çeşmeyi büyük Mustafa Efendi yaptırmış. Her ikisinin bilinen ünleri “Kese köylü Deli İmam” olduğu için, halk bu çeşmeyi de Durmuş Efendi’nin yaptırdığını sanıyor. Bu ikisinin üçüncü bir kardeşleri daha vardır. İsmi Molla Halil’dir. Molla Halil benim öz dedemdir. Deli İmam Durmuş efendi’nin beyaz bir atı varmış. Bu atı ile Kızılcahamam, Çubuk ve Çerkeş’in köylerinde, köyden köye gezermiş. Zaman zamanda kendi köyüne gelirmiş. Nasrettin Hoca gibi şakalar yaparak konuştuğu için yöre halkı ona “Deli İmam” dermiş. Belki de “Veli İmam” dır.Çerkeş’te Hafız Abbas Efendi’de öğrenci olduğum zamanda bizim yanımıza geldi. 20-25 öğrenci idik. Hocamıza “Hafız Abbas Efendi, burada benimbir yeğenim var? dedi. Hocam da “hangisi o?” dedi. Beni gösterdi. Biz yanına yaklaşamadık, küçük olduğumuz için korkardık. Parmağı ilebeni gösterdi. O günün parası ile bana bir lira verdi. O bir lira ile 9 kilo kuru üzüm aldım. “Yeğenim, bu üzümden her gün 40 tane yiyeceksin, senin zihnini açar” dedi.O günlerde Çerkeş’te büyük kuraklık vardı. Çerkeş halkı, Onu yağmur duasına götürdüler. İnsan, hayvan ne varsa kırda toplanmıştı. Çocukları ve kuzuları analarından ayırdı. Hepimiz yağmur duasını okuduk, öğle namazını kıldık. Kavurucu bir sıcak vardı. Deli İmam duaya başladı “Ey Yüce Allah’ım! Bu Çerkeş’liler akıllıları çağırmışlar yağmur yağdıramamışlar, şimdi de benim gibi bir deliyi çağırdılar. Beni şu Çerkeş’lilere utandırma, yağmurunu gönder” dedi. Gökyüzünde küçük bir yağmur izi yoktu. Birden şimşek çaktı. Pişirilen pilavları ve etleri yiyemeden gelen sağanak yağmurdan ayaklarımızı sıvayarak kaçtık. Hala o kazandaki bulgur pilavı burnumda tütüyor. Deli İmam Durmuş Efendi böyle bir kimseydi.Onun içten duası üzerine yağan yağmur eğer kerametse, bu kerameti benşahsen gördüm.Şapka kanunu çıktıktan sonra, “şapka giymiyor” diye İstiklal Mahkemesi’ne çağırmışlar. Deli İmam’a mahkemede hakimler sormuşlar. “HocaEfendi, sen kimsin, ne yaparsın?” demişler. O da “Ben ekerim, biçerim,okurum, üflerim” demiş. Hakimler “Ne okursun, bir hastamız var, hastamıza okuyuver bakalım” demişler. O da “Yok efendim, ben Kur’an’ı Kerim okurum” demiş. Hakimler “üflerim” diyorsun deyince, “Efendim ben Mevlevi tarikatına mensubum, güzel ney üflerim” demiş. (Deli İmam’ın babası da Galata Mevlevihanesi’nin ‘baş semazeni’ imiş, Padişah 4. Murat zamanında saray müezzinlerindenmiş.)Üfle bakalım neyini” deyince, neyini üflemeye başlamış. Hakimler ney çalışını çok beğenmişler. Yeniden sormuşlar “Sen şapkayı giymemdemişsin, “neden giymiyorsun?” Deli İmam “Efendim ben şu kasket denen şeyi giymem, çünkü melekler bu kenarsız kasketten düşerlerdiye giyemem” demiş. ?Ama şu kenarı geniş olanlar var ya (foterigöstererek) onları giyerim” demiş. Hakimler bir foter vererek, giymesini istemişler, o da giymiş. Böylece mahkemeden yakayı kurtarmış. Bu olaydansonra da zaman zaman fötr şapka giymeye devam ederdi.Deli İmam, fötr şapkayı Mevlevi külahına benzetirdi. Boyun kaşkolunu foterinüstüne sarardı. Ancak il ve ilçelere giderken kaşkolu foterinin etrafından çıkarırdı. Köylüler, “Hoca Efendi, o foteri neden giydin?” diye sormuşlar.“Ben onu sünnet ettim” demiş. Foterin fitilini kesmiş ve onu İslamibir biçime soktuğunu söylemek istemiş. Deli İmam her hali ile nükteli,her hali ile şakacı idi, halkı davranışları ve sözleri ile güldürdü.
 
 
Kur’an Eğitimi İçin İstanbul’a Gidişi
 
Hafız Ali Osman Atakul, İstanbul’a gidişini de bir rastlantıya bağlı olarak çok canlı bir şekilde anlatıyor:
-

Bir gün babam bana “
Oğlum, seni Çamlıdere’de Halil Okur hocaya götüreceğimdedi. Bir köylüsünden 100 lira borç aldı. O parayı Çamlıdere’deharcamak üzere bana verecekti. Seyhamamı’na geldik. Yıl 1945 Haziranayı idi. Cuma namazını kıldıktan sonra Çamlıdere’ye gideceğiz. Camiyegirdik. İstanbul’dan Hafız Hasan Akkuş gelmiş, Kur’an’ı Kerim’denİnsan Suresi”ni okuyordu. Oğulları Hayrunnas ve Osman ile birliktegelmişlerdi. Hasan Akkuş Hoca, annesinin ölüm yıldönümü nedeniyle,oğulları ile birlikte köyüne gelmişlerdi. Annesinin Güvem köyüne yakın yolüzerinde kabri vardı. Bana da öğrencisi olduktan sonra “Oğlum, buradangeçerken mutlaka anneme oku” derdi. Ben de oradan geçerken, iner deokuyuverirdim. ªimdi kabrinin yerini bulamıyorum.O gün Hasan Akkuş Hoca Cuma namazını kıldırdı. Camiden çıktık. GürcüKöyünün imamı Hafız Necip Okur “Hafız Ali Osman Efendi evladım merhabadedi. Ben de elini öptüm. Hafız Hasan Akkuş’u kastederek, “Oğlum,seni Hasan Efendi’ye teslim edelim” dedi. Ben de; “Biz babamlaÇamlıdere’ye Hafız Halil Efendi’ye gidiyoruz” dedim. Necip Okur Hoca,ªimdi Çamlıdere’yi bırak. Baban nerede? Ali molla nerede?” dedi. Bende “merkebin yanında, yol için merkebi hazırlıyor” dedim. Necip OkurHoca, bana “hemen acele babanı çağır” dedi. Babama gittim ve “Babaseni Hafız Necip Efendi istiyor” dedim. Babam “ne yapacakmış?” dedi.Ben de; “sanırım beni İstanbul’a gönderecekmiş” dedim. Babam banakızarak; “senin yüzünden Çerkeş’lilerle uğraştım. Beş senede zor hafızyaptım. Bir de seninle İstanbul’da mı uğraşacağım? Senden adam mıolur? Bırak şimdi İstanbul’u” dedi. Ancak Necip Okur Hocanın yanınagelmeden edemedi. Hafız Necip Okur, babama “Ali Molla, Hafız HasanEfendi’ye şimdi senin oğlanı vereceğiz” dedi. Bana karşı gelen babam,Hafız Necip Efendi’ye “olur hocam” dedi.Hafız Hasan Akkuş hocam bir semerci dükkanında, semerci ile konuşuyorlardı,gülüp, şakalaşıyorlardı. Onların yanına gittik. Hafız Necip OkurHasan Efendi, sana bir filiz getirdim” dedi. Hasan Akkuş “getirdinama sesi nasıl?” dedi. Hafız Necip Efendi “Ankara’da birinci olur, amaTürkiye’yi bilmiyorum” dedi. Akkuş Hoca, “tamam o zaman” dedi. BabamAkkuş Hoca’nın elini öpmek istedi. Akkuş Hoca elini vermedi. Babamamaddi durumunuz nasıl?” dedi. Babam da “Hocam, buranın durumunubiliyorsunuz, üç arpalık tarlam var. Her yıl birini satar gönderirizdedi. Önce beni İstanbul’a göndermek istemeyen babamda, beklenmedikbir değişiklik olmuştu. Ailesinin tek geçim kaynağı olan arpalık tarlalarınıdahi satmayı göze alıyordu. Hasan Akkuş Hoca, “bırak şimdi arpalığıfalan, cebine harçlık koyacak bir şeyler var mı?” dedi. Babam beniÇamlıdere’ye götürmek için ödünç aldığı 100 lirayı Akkuş Hoca’ya verdi.Hoca Efendi de “şimdi tamam” dedi ve “gelecek yıl ramazan ayı sonrasındaben bunu 600 lira olarak geri gönderirim” diye ekledi. BabamHasan Akkuş Hoca’ya “Hocam sizden bir ricam olacak. Okutmanın dışındabuna edep öğretmenizi de rica ediyorum. Galata köprüsünde insangibi yürümesini öğrensin de öyle gelsin” dedi.Hafız Hasan Akkuş Hocam ve oğulları ile bizim yörede kaldıkları günlerdeyaylalarda gezdik. Bizim okuyuşlarımızı ve sesimizi dinledi. Hafız HüseyinKılıç ile çam ağaçlarının üstüne çıkarak ezan okudular. Bana ”Temmuzayının birinde Hüseyin Kılıç’la İstanbul’a gelin. Ben Samsun’a gidiyorumdedi.Ben Hüseyin Kılıç’la Ankara’ya geldim. 1945 yılı Temmuz ayının 5’indeİstanbul’a gittik. Akkuş Hoca henüz dönmemişti. Nuruosmaniye Kur’anKursu’nda Akkuş Hoca’mın yardımcıları Hafız Sırrı ve Hafız Bekir’denders okumaya başladık.
 
İstanbul’da Kur’an Eğitimi
 
 
Hafız Ali Osman Atakul İstanbul’daki Kur’an öğrenimi anılarını da şöyle anlatıyor:

- Hasan Akkuş Hoca birkaç gün sonra Samsun’dan İstanbul’a döndü. Beniokutmaya başladı. İstanbul’a geldiği günün akşamı beni yanına alarakKayseri’li Kolsuz Mükremettin Efendi’nin oteline götürdü. MükremettinEfendi’nin çalıştırdığı Mahmudiye Oteli’nde bazı öğrencilerini ücretsizbarındırıyordu. Akkuş Hoca otele varınca “Mükremettin Bey arslanım,kim geliyor? Akkuş geliyor. Sana bir okuyalım da, bir talebe daha barındır,onu otelde yatır” dedi. Mükremettin Efendi de: “Hocam başüstüne.Siz getirirsiniz de reddedilir mi?” karşılığını verdi. Önce bana bir Kur’anokuttu. Kendisi de Mükremettin Efendi’nin sağlığı, kazancının bereketli olmasıiçin dua etti. O otelde bir ay kadar ücret ödemeden kaldım, derslerimedevam ettim.O yıl 22 Temmuz’da ramazan oluverdi. Ramazan boyunca Akkuş Hocamındelaleti ile MARPUÇCULAR CAMİİ’nde müezzinlik yaptım. Bayramdansonra da Akkuş Hocamda Kur’an talimi derslerime devam ettim. BenKur’an talimi derslerine çok dikkatli idim. İlmi konularda pek yeteneklideğildim. Eğer ilmi konularda da yatkın olsaydım, Rıza Çöllüoğlu gibi,Abdullah İşler Hocamız gibi dini ilimler alanında da başarılı olabilirdim.Ben dudak, gırtlak talimi, Kur’an okumada eda-sada vb. konulara önemveriyordum. Bütün dikkatimi bu konular üzerine yöneltmiştim. Ben, MARPUÇCULARCAMİİ’nde müezzinlik görevi yaparken Hasan Akkuş Hoca,Esat GEREDE ve İstanbul’un ünlü Kur’an okuyucuları, Marpuçcular Camii’ndemukabele okudular. Ben onları sürekli ve dikkatle dinledim. KendilerindenKur’an okuma usulleri bakımından çok yararlandım. AkkuşHocam’la Ayasofya Camii imamı ünlü Hafız İdris Efendi, Perşembe günleriYENİCAMİ’de mukabele okurlardı. Mukabele okurken kendilerinidinleyen öğrencilere de bir tür eğitim verirlerdi. Öğrenciler mahreç ve dudaktalimlerini öğrensinler diye öğrencilere talim dersi verir gibi okurlardı.Ben İdris Efendi’nin okuduğu mukabeleleri, Temmuz ayından Kasımayına kadar dinledim. Ondan da çok yararlandım. Bir taraftan Akkuş Hocamdandüzenli dersler alırken, bir taraftan da İstanbul’un ünlü Kur’anokuyucularını dikkatle dinleyerek Kur’an okumadaki yeteneklerimi geliştirdim.

Hafız Ali Osman ATAKUL, İstanbul’da ikibuçuk yıl kadar kaldı. Bu süreiçinde ciddi bir akciğer hastalığı da geçirdi. Hastalığını şöyle anlatıyor:


- Hasan Akkuş Hocam İstanbul’da eğitimimi sürdürürken, Marpuçcularesnafına benim için bir yatak yaptırdı. Evinin giriş katındaki boş bir odadayatıp-kalkmamı, evin bazı çarşı-Pazar işlerini de benim karşılamamıuygun gördü. Böylece Hocamın evinde yatıp-kalkmaya, evin çarşı-Pazar ihtiyaçlarını da karşılamaya başladım. Sabah namazına kalkınca Hocamlaberaber, Sabah namazına Nuruosmaniye Camii’ne de birlikte gidip-geliyordum.Bir gün Çemberlitaş Hamamında banyo yaptım. Hava yumuşaktı. Beyazıt’akadar yürüdüm. Mevsim Mart ayı idi. O gün akciğer hastalığına yakalanmışım.Ertesi gün sabahleyin nefes alamıyordum. Hasan Akkuş hocamdoktor getirdi. Doktor muayeneden sonra ilaçlar verdi. “Akciğerhastası olmuş. Gıdasına iyi bakın, en az on kilo alması lazım.” dedi. Hocamınhanımı bana 25 gün baktı. Ben “Hocam, ben herhalde öleceğim,beni hastaneye kaldırın.” dedim. Hocam ne demek istedi anlayamadım,ama “senin zekatın verildi.” diyerek ağladı ve benim tedavimi evinde sürdürdü.Hastalığın yıpratıcı günlerinde rüyalar görmeye başladım. Evimizin çatısıyanıyordu. Öküzümüzün biri yüksek bir yerden aşağı atlıyordu. Meğer ogünlerde babam ölmüş. Hocam Hasan Akkuş’a bir mektup yazmışlar.Mektupta “Ali Osman’ın babası öldü. Onun artık babası da, anası dasensin. Babasının vasiyeti var, Kur’an eğitimini tamamlayıncaya kadarsenin yanında kalacak” diye yazmışlar.Babam hastalanınca, köy komşuları babama “oğlunu getirtelim mi?” demişler.Babam “hayır getirtmeyin, o orada Kur’an eğitimini tamamlamadangelmesin, bir daha gidemez.” demiş. Meğer Hocam Hafız HasanAkkuş’un “senin zekatın verildi.” diyerek ağlamasının sebebi babamın öldüğübilgisini almış olması imiş. Ben “Hocam ben sizin evi rahatsız etmeyeyim,hastanede öleyim.” deyince, Akkuş Hoca duygulanmış ve ağlamış.
 
 
Köye Dönüş
 

Hafız Ali Osman Atakul, 1947 yılı Ramazan ayında da Hocası Hafız HasanAkkuş’un uygun görmesi ile İstanbul’un zengin ailelerinden DİLBERZADELER’inevinde Ramazan boyunca mukabele okudu. Biraz parası da olmuştu. Köyüneizinli gidecekti. Köy için uygun hediyeler aldı. Akkuş Hoca’dan izin alıpayrılırken, Hocası ona “Oğlum, köye varınca Ayşe kıza, Fatma kıza takılma.Eğer bir acı haber alırsan, hiç kafana takma. Hemen dön. İstanbul’da tümmaddi ihtiyaçlarını karşılamak bana ait.” dedi. Babasının ölümünü haber vermedi.Babasının ölümünü köye dönünce öğrendi. Köye dönünce babasının alacaklıları,alacaklarını istemeye başladılar. Babasının tüm borçlarını ödedi. Hocası Mehmet ALTUNDAL da vefat etmişti. Onun ölümüne de çok üzüldü.

Görevleri ve Kur’an Öğretimine Hizmetleri

Hafız Ali Osman Atakul, meslek hayatına İstanbul’da Kur’an eğitimine devamederken cami cemaatinden ücretli olarak Marpuçcular Camiimüezzini olarak başladı. Hocası Hafız Hasan Akkuş Onu maddi yönden korumakiçin bu görevi almasını sağlamıştı. Bu görevi alışını şöyle anlatıyor:

- Mısır Çarşısı’nın yakınında bulunan Marpuçcular Camii İstanbul’un ünlüzenginlerinden Halil Karaca ve bir kısım esnaf tarafından tamir ettirilmiş.Ramazan yaklaşmış, caminin imamı 80, müezzini 70 yaşında yaşlıkimseler. Cemaati tatmin edemiyorlar. Camii tamir edenler imamlığa İstanbul’unünlü vaizlerinden Küçük Cemal Efendi’yi uygun görmüşler. HalilKaraca Akkuş’un dostudur. Ondan camiye bir müezzin istiyor. NuruosmaniyeCamii kursunda eğitime başladığım günlerden itibaren fırsat buldukçave camii müezzinleri izin verdikçe Nuruosmaniye Camii’nde vakitezanları okuyordum. Bu arada kursun kıdemlilerinden Hafız Saim’den deezan okuma öğrenimi alıyordum. O bana “Ali Osman, sesinin iyi duyulmasıiçin sesini minareden aşağı doğru vereceksin” demişti. Bir gün Nuruosmaniye’deyatsı ezanı okudum. Akkuş Hocam duymuş, ezanımı beğenmiş.O ezan benim Marpuçculara Müezzin olmama sebep oldu.Bir gün Hasan Akkuş Hocam beni Marpuçcular Camii’ne götürdü. Cemaatnamaz için abdest alıyordu. Ezan vakti geldi, ben ezana başladım.“TANRI ULUDUR, TANRI ULUDUR” dedikten sonra sesimi duyan çevreesnafı, seyyar satıcılar durdu. Başlarını kaldırıp minareye bakıyorlardı.Ezanı vakitsiz mi okuyorum diye korktum. Çevredeki fabrikaların pencerelerindenişçi hanımlar da minareye bakmaya başladılar. Ezan okumamıbeğenmişlerdi. Namazda müezzinliği de ben yaptım. Müezzinlikteki becerimiçok yeterli bulmamışlar. Halil Karaca, “müezzinliği ezan okumasıgibi değil” dedi. Hasan Akkuş Hocam “sen onu bir ay sonra gör” diyekarşılık verdi.Halil Karaca’nın yazıhanesine gittik. Halil Karaca ve Akkuş Hoca banaverilecek ücreti konuştular. Ben İstanbul’a eski körüklü pantolonla gitmiştim.Hasan Akkuş Hoca, Halil Karaca’ya “bunun kılığını düzeltin. Böylemüezzin olmaz” dedi. Hemen terzi çağırdılar, ölçümü aldırdılar. Birdeayakkabı aldılar. Hasan Akkuş ve Esat Gerede’yi dinleye dinleye ramazansonunda Halil Karaca ve Marpuçcular Camii cemaatinin tam beğenisinikazanan bir müezzin oldum.Bayram sonrasında Marpuçcular Camii’ndeki görevime gitmemeye başladım.Görevimin ramazan ayı ile sınırlı olduğunu sanıyordum. Bir gün Hasan Akkuş Hocam “Halil Karaca’lar ne yapıyorlar?” dedi. Ben de “bilmiyorumefendim” dedim. Hocam “Oğlum sen müezzinlik görevine devametmiyor musun?” dedi. Ben de: “Hocam, ramazan bitti, ben de gitmiyorumdedim. Akkuş hocam “Oğlum sen orada devamlı müezzinsindedi. Meğer ben orada sürekli müezzinlik yapacakmışım. Hocam banagit görevine devam et” dedi. Yeniden göreve başladım. O camide bir yılsüre ile müezzinlik yaptım.


Hafız Ali Osman Atakul, 1947 yılı sonlarında köyüne döndükten sonra 6 aykadar halk tarafından ücreti ödenmek üzere Kızılcahamam Merkez Camii’ndemüezzinlik yaptı. O yıl Kızılcahamam’da meslektaşı Hafız Ali Güran ile tanıştı.1948 yılı ramazan ayında Ankara’ya mukabele okumaya gitti. Hacı Bayram, Zincirli,Kurtuluş Camilerinde mukabeleler okudu.Yaşı küçük yazıldığı için resmi bir görev alamadı. Ankara’nın Kayaş semtindeKIBRIS KÖYÜ diye bilinen bir köyde hafız yetiştiriliyordu. Hocaları vatanigörevini yapmaya gitmişti, öğrenciler hocasız kalmıştı. Ali Osman Atakul, buradakiöğrencileri okutmak için ücreti halk tarafından ödenmek üzere Kur’an öğreticisioldu. 1950 yılına kadar burada görev yaptı. 10-15 kadar hafız yetiştirdi.Bu görevi sırasında arkadaşı Hafız Ali Güran ile de sık sık görüşüyordu. Bu görüşmelerleilgili olarak şunları söylüyor:

- Rahmetli Hafız Ali Güran ile sık sık görüşüyordum. Onu görmeden edemezdim.Onu ziyaret eder, ondan gıdamı alırdım.

Hafız Ali Osman Atakul, 1951 yılında İsmetpaşa Uzunyol Camii imam-hatipliğine bizzat Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi AKSEKİ’nin özel emri ileAnkara Altındağ İbadullah Camii imam-hatibi olarak atandı ve İsmetpaşa UzunyolCamii imam-hatipliğinde görevlendirildi. 1954 yılında vatani görevini yapmaküzere bir süre bu görevden ayrıldı.Uzunyol Camii imam-hatibi iken, Kıbrısköy’de hıfzını bitiremeyen bir kısımöğrencileri ile yeni öğrencileri kendisine gelip ders alıyordu. Camiimüezzini “öğrenciler camiyi karıştırıyorlar, kirletiyorlar” diye şikayet etti.Yaptığı öğreticilik resmi değildi. Bu şikayet üzerine arkadaşı ve meslektaşı Hafız Ali Güran “yaşı uygun olan öğrencilerin isimlerini, doğum tarihlerini bir listehalinde yaz, Ankara Müftülüğü’ne müracaat et, fahri Kur’an öğreticiliğiiste” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun makamına çağrıldı.Hayırlıoğlu ona “sen kaçak Kur’an okutuyormuşsun” dedi. Ali Osman Atakulda “Efendim, ben imamlık görevimden önce Kıbrısköy’de talebe okutuyordum,hafız yetiştiriyordum. Hafızlığı yarım kalanlar oldu. Bana gelenlerin hıfzını tamamlattırmaya çalışıyorum” cevabını verdi. Hayırlıoğlu “Ne-den izin almıyorsun?” deyince, Ali Osman Atakul “izin verirseniz talebeleriokutayım” dedi. Bunun üzerine Başkan Hayırlıoğlu, Ali Osman Atakul’a bir aşrışerif okuttu. Ağladı ve sakalından aşağı gözyaşları aktı.Kur’an’ı Kerim okuma bittikten sonraki gelişmeleri de Ali Osman Atakulşöyle anlatıyor:


- Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu güzel Kur’an okumayaaşık bir insandı. Benim okumam bittikten sonra, başkanlık merkezindekimüdürleri makamına çağırdı. Beni göstererek “bu genci tanıyor musunuz?dedi. Bana dönerek “Oğlum, ‘AFERİN’ var ya bizim yörede ‘Eferim’derler” dedi. “Osmanlı işi. Ben de sana Kur’an okuyuşun için ‘Eferim’diyorum” dedi. Nerede ve kimlerde okuduğumu sordu. Özlük işlerimüdürüne “Bu hafıza 150 liralık bir Kur’an öğreticiliği kadrosu vererek,Kur’an öğreticiliğine tayin edelim” diye emir verdi. Bana da “Kur’ankursu tabelasını hemen bugün yaptırt. Camiye gidince Kur’an Kursu tabelasınıastırt” dedi. 125 liralık Kur’an öğreticiliği kadrosuna atandım.Böylelikle maaşlı Kur’an kursu öğreticisi oldum. Cami müezzininin şikayetibenim için yüce Allah’ın lütfu ile böyle hayırlı bir sonuç getirdi.


Hafız Ali Osman Atakul, 7.8.1956 tarihinde Altındağ Balaban CamiiKur’an Öğreticisi olarak atandı. Bu görevi sırasında isteyenlere hafızlık yaptırdı.İsteyenlere talim dersleri verdi, tecvit dersleri okuttu. Güzel Kur’an okuyuşu veözellikle Kur’an harflerinin çıkış yerlerini göstermekteki üstün becerisi ile öğrencilerinikendine bağladı. Çok sayıda öğrenciye diploma verdi. Bir kısım öğrencileriiçin 1953 yılında Hacı Bayram Camiinde Ankara halkının büyük bir toplulukhalinde katılımı ile coşkulu bir hafızlık merasimi gerçekleştirdi. Ben de bu merasimdediploma alan öğrencileri arasında idim.Hafız Ali Osman Atakul, daha sonraki yıllarda da öğrencilerini okutmayısürdürdü. Ankara’nın merkezi bir yerinde bulunan GENEGİ MESCİDİ’nde toplanançeşitli eğitim düzeyindeki öğrencilerine Kur’an’ı Kerim’i güzel okuma kurallarıokutmaya, tecvit dersleri vermeye devam ettim.Hafız Ali Osman Atakul vatani görevini tamamladıktan sonra Ankara MüftülüğündeCami Görevlileri Kontrol Memuru olmak istedi. Bu isteğini arz içinDiyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun makamına çıktı. Hayırlıoğlu,“Oğlum Ali Osman, iki tane Kızılcahamam’lı kontrol memuru olmaz. Sanaistediğin camide imamlık ve Kur’an öğreticiliği vereceğim. Fakat kesin olarakkontrol memuru olacağım dersen, isteğini geri çevirmeyeceğim. Senikontrol memuru tayin edeceğim. ªimdi git, düşün, kararını ver” dedi.Konuyu annesine danıştı. Annesinin “Oğlum sen Diyanet İşleri Başkanı’ndaniyi mi bilirsin” O ‘Odacı ol’derse, odacı ol; ‘müezzin ol’ derse müezzinol. Başka ne diyorsa, sen onu yap” demesi üzerine, Ankara’nın çok önemlientellektüel muhitinin camii olan Maltepe Camii’ne 10.02.1960 tarihinde imamhatipolarak atandı. O sıralarda Başkan Hayırlıoğlu da Maltepe Camii’ne yakın birsokakta oturuyordu. Maltepe Camii’nin cemaatindendi.Hafız Ali Osman Atakul, Maltepe Camii imamı iken bir anısını şöyle anlatıyor:


- Ben namaz kıldırırken, cemaatim arasında bir hafız olursa, her nedenseürkerim. Bu nedenle de namazda yanlış okurum. Ali Güran Hoca, DEMİRHAFIZ’ın öğrencisi. O Kur’an’ı Kerim’i ‘FATİHA SURESİ’gibi okur. BaşkanEyüp Sabri Hayırlıoğlu, cemaat arasında olursa ben bazen yanlış okuyorum.(Hafız Ali Osman ile Başkan Hayırlıoğlu arasında sevgi ve saygıilişkisi vardır.) Bir gün Başkan Bey’e “siz neden hep Maltepe Camii’negeliyorsunuz?” dedim. Bana “Ben Başkanım, istediğim yere giderimdedi. Ben de “siz gelince ben namazda okuduğum ayetlerde yanlış yapıyorum?dedim. Hayırlıoğlu bana “ben Başkanım. Ancak, burada Başkansensin. Hepimizin önüne geçip namazı sen kıldırıyorsun. Sen istesen deistemesen de ben buraya geleceğim. Sen istersen yanlış oku, ben yine deseni dinlemek istiyorum. Ama sen de ben geldim diye korkma. Rahat ol?dedi.


Hafız Ali Osman Atakul, Maltepe Camii’nde kısa bir süre imamlık yaptı.Evi Maltepe Camii’ne uzaktı. Zaman zaman görevi aksatıyordu. Bu nedenle MaltepeCamii imam-hatipliğinden ayrıldı. Ankara Yenimahalle Çavuşoğlu Camiiİmam-Hatipliği (35.10.1960), aynı ilçe Aslantepe Camii İmam-Hatipliği(01.06.1963) ve Hacı Baki Camii İmam-Hatipliği (6.6.1966) yaptı. Bir ara sesindemeydana gelen kısıklık nedeni ile son görevi Yenimahalle Müftülüğü CamiGörevlileri Kontrol Memurluğu idi. Bu görevi aralıksız 4 yıl sürdürdü. Öncekiyıllardaki okuyuşlarına Ankara halkı sürekli özlem duydu. Kontrol memurluğunaatanmasının nedeni de ses rahatsızlığı idi. Fakat Yüce Allah’ın lütfu ile ses rahatsızlığıbir süre sonra geçti. Eski günlerine geri döndü. Yenimahalle Hacı Baki Camiiİmam-Hatipliğine atanarak fiili meslek hizmetine yeniden başladı. Bu görevindeiken, 1977 yılında maddi nedenlerle emekli oldu (1.4.1977).

Hafız Ali Osman Atakul, emekli olduktan sonra da Kur’an öğretimi hizmetlerineson vermedi. İsteyenleri her zaman ve her ortamda okuttu. İlerlemişyaşına rağmen halen son görev yeri olan Yenimahalle Hacı Baki Camiinde Camininimam-hatibi başta olmak üzere güzel sesli ve usulüne uygun Kur’an okuma-yı öğrenmek için kendisine başvuran kimseleri okutmayı sürdürüyor. Allah kendisinesağlık ve uzun ömür versin de, Yüce Allah’ın sözü Kur’an’ı Kerim’i güzelokumayı öğrencilerine öğretmeye devam etsin.Hafız Arif Mehmet Özdemir, Hocası Ali Osman Atakul için şunları söylüyor:


- Dayım Hafız Ali Güran, beni ve Kemal Güran’ı yaz aylarında Kur’an talimive tecvit okumak için Ali Osman Atakul’a gönderirdi. Bizi kendisi deuzman olmasına rağmen, kendisi okutmazdı, işi de buna uygun değildi.Yüce Allah kimi insana öğreticilik özelliği veriyor. Sesi güzel ve Kur’an’ıKerim okuyuşu da çok güzel. Ali Osman Atakul, 80 yaşına yaklaşmış olmasınakarşın hala Kur’an öğreticiliğini sürdürüyor.
 
Ankara Radyosunda İlk Kez Canlı Yayında Kur’an’ı Kerim Okuyuşu
 
Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki, güzel Kur’an’ı Kerim okuyanhafızları sever, korur ve onlara değer verirdi. Hafız Ali Osman Atakul daOnun sevdiği, koruduğu, değer verdiği hafızların en başında idi. Henüz Diyanetİşleri Başkanlığı’nda resmi görevi olmadığı günlerde dahi, Ona “Oğlum Ali Osman,Cuma günleri Cuma namazından önce benim makamıma geleceksin,makamda bana Kur’an okuyacaksın. Ondan sonra ben hangi camiye gidersem,birlikte o camiye gideceğiz” derdi.1950 yılında DEMOKRAT PARTİ’nin iktidara gelmesinden sonra dini ortamdameydana gelen rahatlama sonrasında o yılın ramazan ayında ilk defa AnkaraRadyosunda dini yayınlar başlatıldı. Canlı olarak Kur’an’ı Kerim okutulmasıve dini sohbetler yapılması başlatıldı. Özel radyoların, televizyon kanallarınınolmadığı o yıllarda Ankara Radyosu adeta Türkiye’nin tek sesi idi. Türk halkınıntek haber kaynağı da Ankara Radyosu idi. Bu nedenle Ankara Radyosundan yapılacakdini bir yayının önemi büyüktü. Özellikle ramazan ayında, iftar öncesindeyapılacak bir dini yayın bütün Türkiye halkının ilgi odağı olabilirdi.Ankara Radyosunda, ramazan ayında başlatılan canlı yayında ilk kezKur’an okuma onuru Hafız Ali Osman Atakul’a nasip oldu. Kendisi bu olayın nasılgerçekleştiğini şöyle anlatıyor:

- 1950 yılı ramazan ayının ilk günleri idi. Ali Güran Hocamız ile birlikteAnkara camilerinde mukabele okuyorduk. Bir gün “Diyanet işleri BaşkanıAhmet Hamdi Akseki sizi istiyor” haberi geldi. Hafız Ahmet Köksal, AliGüran ve ben Başkanın huzuruna çıktık. Üçümüze de birer Kur’an’ı Kerimokuttu. Makamdan ayrıldık. Daha sonra Ali Güran hocamla beni yenidençağırdı. Başkan Bey ile birlikte Ankara Radyosuna gittik. BaşkanBey ile Ankara radyosu müdürü de yanımızda olarak ses alma stüdyosunagirdik. İkişer sahife Kur’an’ı Kerim okuduk. Her ikimizin okuyuşları dabaşarılı bulundu. İlk gün ben okudum, ikinci gün Ali Güran Hocam okudu.Sıra ile Ramazan ayı boyunca Ali Güran hocamla birlikte canlı yayındabirer gün ara ile Kur’an okuduk.Radyoda ilk Kur’an okuyacağım gün, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan birgörevli bana gelerek “Başkan Hamdi Akseki seni evine iftara bekliyordedi. İftara Başkan Bey’in evine gittim. Ankara’nın zenginleri, Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın yüksek seviyeli memurları, büyük hocaları hepsi oradaidi. Ahmet Hamdi Akseki radyoyu açtı. İftara 10 dakika vardı. RadyodanAziz dinleyiciler, şimdi Hafız Ali Osman Atakul’dan Kur’an’ı Kerimdinleyeceksiniz. İSRA SURESİ’ni okuyacak” anonsu yapıldı. Okuyuşumhep birlikte dinlendi. Orada bulunan büyük hocaların bir kısmı beni tanımıyordu.Kim bu?” diye soranlar oldu. Ahmet Hamdi Akseki, “yanınızdaoturan şu çömez” diyerek beni onlara tanıttı. Okuyuşum ile ilgili hepsinindeğerlendirmesini istedi. Bazıları “pek iyi”, bazıları da “yıldızlı pekiyinotları verdiler. O akşam teravih namazını da cemaate ben kıldırdım.Başkan Akseki, kıldırdığım teravih için de büyük hocaların kanaatlerinisordu. Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulu Başkanı büyük alim HasanFehmi Başoğlu “onun cevabını Kütüphane Müdürü ªükrü Bey versindedi. ªükrü Bey, “teravih namazı tesbih sayar gibi ªIKIR-ªIKIRçok güzel oldu” dedi. Hasan Fehmi Hoca”da “güzel oldu” dedi. Bu hatıramınbenim üzerimde çok büyük etkisi oldu. Büyük âlim, Diyanet İşleriBaşkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin evinde, Diyanet İşleri Başkanlığının büyükhocaları önünde cübbe-sarık giyerek onlara teravih namazı imamı olmakbenim için büyük onurdu. Meslek hayatımın en değerli ve en anlamlıgünü o gündür.

Arkadaşı, hemşehrisi ve meslektaşı İsmail KUZ, Ali Osman Atakul içinşunları söylüyor:

- Ali Osman Atakul, Diyanet İşleri Başkanları Ahmet Hamdi Akseki veEyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun ilgilerine ve sevgilerine nail olmuştur. HafızAli Osman Atakul Kur’an okurken telefonu açar, onun Kur’an okuyuşunubazı sevdikleri kimselere de dinletirlerdi. Onunla daima övünürlerdi. ÖzellikleEyüp Sabri Hayırlıoğlu, Ali Osman Atakul hayranıydı. Ramazan aylarındateravih namazını Maltepe Camiinde Onun arkasında kılmaktanbüyük zevk alırdı.Hafız Ali Osman Atakul anlatıyor.- Ben radyoda Kur’an okumadan evvel 29 lira aylıkla vekil imamlık yaptığımgünlerde, Ankara Radyosu müdürünün de bulunduğu bir cemiyetteKur’an’ı Kerim ve mevlit okudum. Aynı zamanda Ankara Radyosunda musikikorusu şefi de olan, radyo müdürü daha sonraki günlerde beni odasınadavet etti. Cemiyette okuduğum mevlidi tekrar okumamı rica etti. Bende tekrar okudum. Okuyuşumu, sesimi, makamımı ve musiki kabiliyetimiçok beğenmişti. Bana, aylık 300 lira maaş, artı aylık 150 lira mesai ücretiile radyo sanatçısı olmayı teklif etti. Hafız Hasan Akkuş Hocama verdiğimölünceye kadar Kur’an öğreteceğim” sözünden dolayı, bu cazip teklifikabul etmedim. Hayatımı Kur’an okuyup, okutmaya hasrettim. Kur’an hâdimiolarak Yüce Allah’ın huzuruna varacağım. Ne hikmettir ki, ben radyosanatçısı olarak gitmediğim Ankara Radyosunda ilk defa canlı yayındaKur’an’ı Kerim okuma ve daha sonra da yıllarca aynı radyoda ve çeşitliyayın kuruluşlarında Kur’an’ı Kerim okumayı nasip etti. Yüce Allah’a binlerceşükürler olsun.
 

Eşi ve Çocukları:
 

Hafız Ali Osman Atakul, babasının dostu, Kızılcahamam posta memuruHasan Basri Uğur Bey’in kızı Şaziment Hanımla 1951 yılında evlendi. Bu evliliktenNazım, Necla ve Nuran isimli çocukları dünyaya geldi. Oğlu Nazım emeklimemur, kızları Necla ile Nuran öğretmenlik yapıyorlar. Hanımı vefat etmiş 12.07.2010 tarihinde defnedilmiştir.
 
Hafız Ali Osman Atakul  Hocaefendi 23.12 2019 tarihinde vefat etmiş, naaşı 24.12 2019 günü Hacı Bayramı Veli Camiinde kılınan öğle namazına müteakip Karşıyaka mezarlığına defnedilmiştir. Mekanı cennet olsun, kabri Kuranın Nuru ile dolsun, Rabbim rahmeti ile muamele etsin...



Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
@

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR


Hava Nasıl Olacak
Takvim
Üyelik Girişi