Hristiyan dünyasının asırlardır tartıştığı Victor Hugo’nun Hazreti Muhammed (SAV) için yazdığı dizelerin tam metni Türkçeye çevrildi...Peygamber Efendimizin (sav) vefatını, tarihi rivayetlere hayli yakın ve bazı noktalarda daha tafsilatlı olarak ve çok tesirli bir lisanla anlatmış olması enteresandır. Bu manzumede, Peygamberin (sav) büyüklüğü, karakteri, vasıfları, vefatından evvelki vak'alar, veda hutbesi, ümmetinden helallik talebi, nihayet Azrail'in (as) müsaade isteyerek içeri girmesi ve Allah'ın onu istediğini tebliğ etmesini müteakiben de ruhunu alışını heyecanlı bir şekilde dile getirir. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim üyesi Yakup Yaşa tarafından uzun araştırmalar sonrası orijinal metnin üzerinden 'Mahomet' şiirinde Hugo Hz. Muhammed'in (sav) yaşam tarzını ve ölmeden önceki son günlerini anlatıyor. Hazreti Muhammed'in (sav) doğumunun 1443'üncü yılının kutlandığı günlerde Fransız düşünür ve yazar Victor Hugo'nun Hazreti Muhammed (sav) için yazdığı dizeler Türkçe'ye çevrildi. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim Görevlilerinden Yakup Yaşa, uzun araştırmalar sonrası orijinal metnin üzerinden tercüme ettiği 'Mahomet'in her dizesinde Peygamber'in (sav) mütevazı yaşamı ve yüceliğinden izler var. Hugo eserinde Hz. Muhammed'in (sav) ölmeden önceki son zamanlarını anlatıyor. Victor Hugo, uzun yaşamı, üstün dehası, insana ve insanlığa dair soylu düşünceleri ve güçlü yapıtlarıyla, 19'un yüzyıla damgasını vuran yazarlardan biri. Yapıtları güçlü bir lirizm içeren Hugo, eserlerinde daha çok, aşk, baba şefkati, ölüm, insan yazgısı, özgürlük, yoksullara iyi davranma, emeğin kutsallığı, hayatın hüzün ve neşesi ile tüm evreni kuşatan Allah'nın (cc) varlığı gibi konulara yer vermişti. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo'nun, 1855 yılında sürgündeyken yazmaya başladığı, insanlık tarihi ve gelişimini anlatan ve hala Fransa'nın gerçek anlamdaki tek destanı olarak kabul edilen, " Ancak, aynı eserin Brüksel'de 28 Eylül 1859 yılında yapılan ilk baskısında yer alan İslam ve İslam peygamberine dair 'Mahomet', diğer baskılarından çıkarılmıştı. Yüzyılın Efsanesi'nde de yer alan "Mahomet"'i Le Centre national de la recherche scientifique (Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi), ancak, Hugo'nun ölümünden yüzyıl sonra yani 1985 yılında yayınlamıştı. Bu yayınla birlikte Hristiyan dünyasında bir çok tartışmaya neden olan Hugo'nun Müslüman olduğu da tartışılmaya başlanmıştı. Hugo'nun 'Mohamet'i nin orijinal metinlerini Le Centre national de la recherche scientifique 'den elde eden Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim Görevlilerinden Yakup Yaşa, uzun bir çalışma sonucu eseri Türkçe'ye çevirdi. Yakup Yaşa, "7 yıldır yaklaşık 400'e yakın Fransızca şiiri Türkçe'ye çevirdim. Uzun süredir Hugo'nun Hz. Muhammed'e (sav) yazdığı şiir üzerinde çalışıyordum. Fransa'da çeşitli üniversitelerde görev yapan edebiyatçı akademisyenlerle görüştüm. Hugo'nun şiirinin orijinalini bulup Türçe'ye çevirdim. Çeviriyi henüz bitirdim. Üniversitede üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Hugo şiirinde Hz. Muhammed'i (sav) o kadar güzel anlatıyor ki etkilenmemek mümkün değil. Bu anlatımlar Hugo'nun İslamiyet'le ne kadar ilgili olduğunu gösteriyor" dedi. "Kim olduğumu ve adımın ne olduğunu, yalnızca Allah bilir" "Son zamanlarda Victor Hugo ile ilgili yazılan en ciddi yapıtlardan biri olan ve ünlü yazın araştırmacısı, Henri Guillemin imzasını taşıyan "Hugo" adlı eserin ön sözünde, Hugo'nun şu sözlerine yer vermektedir: "Je m'ignore ; je suis pour moi-même voilé, DIEU seul sait qui je suis et comment je me nomme : Ben bile kendimi tanıyamıyorum ; kendi kendime yabancıyım, kim olduğumu ve adımın ne olduğunu, yalnızca Allah bilir." Hugo'nun, gerek iki oğlu gerek erkek torununun vaftiz edilmediğini ve Hristiyanlık adetlerine göre defnedilmediğini belirten yazar, ayrıca kitabın bir çok yerinde onun sürekli evinde gizli ibadet ettiğini belirtir. Bu durum ve "Mahomet" mersiyesindeki içerik, detaylar ve anlatılan öykü Hugo'nun Müslümanlığının konuşulur hale gelmesine en büyük etkendir. Yaşar'ın çevirdiği dizeler şöyle: Orijinal metnin üzerinden yapılan çeviri dizeler şöyle; L'AN NEUF DE L'HEGIRE (HİCRİ DOKUZUNCU SENE) MAHOMET HZ.MUHAMMED (sav) Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında Durup su içen develeri izliyordu arada sırada Böylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu. Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki. Tufanın sırlarını bilen Nuh'un havası vardı. Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı. Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı Oturur yere, elbiselerini kendi yapardı Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti. Onlara: "Artık aranızdan ayrılma vakti geldi Allah birdir, hep onun yolunda savaş" dedi. Mahzundu, bakışlarında, yurdundan zoraki Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sanki Yine, her günkü vaktinde mescide geldi, Ali'ye tabi olanlar da arkasından geliyordu Ve, kutsal sancak rüzgarda dalgalanıyordu. Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa seslendi "Ey insanlar, ömür bitiyor, hayat gelip geçici Biz, karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan O'dur Ey insanlar, O'ndan başka rehberim yoktur Onsuz bir değerim olmazdı." Bir zat ona : "Ey müminlerin gerçek Sultanı! Seni dinler dinlemez, herkes inandı sözüne Sen doğduğunda, bir yıldız doğdu gökyüzüne Kisra sarayının üç kulesi birden devrildi" dedi. O da: "Melekler ölümümü müzakere etti; Vakit tamam, dinleyin! Eğer herhangi birinize Bir kötülük yaptıysam, çıksın herkesin önünde Ben ölmeden, gelsin intikamını alsın şimdi; Kime vurmuşsam, o da bana vursun" dedi. Ve uzattı usulca asasını oradan geçenlere. Yaşlı bir kadın, bir koyunu kırpıyordu eşikte Ona: "Tanrı yardımcın olsun!" diye seslendi. Bakışlarında bir hüzün vardı, oldukça bitkindi Dalgındı; birden, şöyle dedi: "Herkes duysun! Allah benim adımı andı! Bundan emin olun Topraktan insan, nurdan bir peygamberim İsa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim. Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi. Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi İsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu O, gülü koklayan Bakire Meryem'den doğdu. Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim; Şu dünyada başıma gelmeyen şey kalmadı; Çektiğim çilelere, yol olsa, dayanmazdı Baskı ve işkenceden, şu bedenim çok çekti; Ve eğer işlediğimiz her bir günahın bedeli Korkunç bir haşere olsaydı, o karanlık mezarı Bize dar eder, cehenneme çevirirdi orayı. Tekrar tekrar bedenlenir cehennem ehli Ve kurtlar yeniden kemirir tüm bedenlerini Böylece, defalarca tükenir ve yeniden dirilir Cezalarını çekince de, yeniden huzura erişir. Ben, kutsal savaşların mütevazı meydanıyım Bazen bir efendi bazen de bir köle gibiyim Kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir Bir sözüm korkutuyorsa, bir diğeri müjdecidir; Ey inananlar! Çektiklerimi görüyorsunuz işte! Karşıma alıp, insanı aldatıp yeniden delalete Sürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleri Engellemeye çalıştım, bağladım o pis ellerini Çoğu zaman, Yakup gibi, karanlıklar içinde Çarpıştım durdum, görmediğim kimselerle; Fakat insanlar beni özellikle öldürmek istedi Bana karşı sürekli kin ve kıskançlık besledi Ben ise, asla, Hak davamdan vazgeçmedim Onlarla savaştım, ama kimseden incinmedim Savaş boyunca: "Bırakın yapsınlar!" diyordum Kanlar içinde tek yaralı ben olayım istiyordum Varsın hepsi vursun bana, zaten durmazlar ki Zira sağ ellerine Ayı, sol ellerine Güneşi Versem de, düşmanlarım vazgeçmezdi asla Yine de saldırırlardı bana şu çileli yolculukta Fakat ne olursa olsun geri adım atmadım Zira bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştım İşte, böyle geçen bir ömrü nihayet tamamladım Şimdi Allah'a gidiyorum, dünyayı geride bıraktım. Greklerin Hermès'i, Yahudilerin de Lévi' yi Desteklediği gibi siz de hiç bırakmadınız beni Çektiğiniz bu sıkıntılar, mutlaka son bulacak Bu soğuk, ıssız geceye elbet Güneş doğacak Müminler, asla ümidinizi kesmeyin O'ndan Zira Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan, Denizleri incilerle, karanlıkları da yıldızlarla Donatan Allah, elbet sizleri de koymaz darda. Sonra: "O'na inanıp teslim olun " diye ekledi İnanmayan, ancak, inkâr da etmeyenlerin yeri Cennet ile cehennemi ayıran duvarın üzeri Kararmıştır kalpleri, günah işlemek tek işleri; Hiç kimse tamamen günahsız değildir belki Ama çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yere Zira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadece O'nun için yere kapanmayan bedenleri yakar O, kapkaranlık dünyayı, masmavi gökle açar; Misafiri sevin, dürüst olun, adaletle hükmedin Yüce katında türlü türlü nimetler var sizin için Yedi göğü geçmek için altın eğerli atlar, Ve yıldırımları geride bırakan hızlı arabalar Huriler, tertemiz, hep ter ü taze ve neşeli İncilerden yapılmış köşklerde oturur her biri Cehennem ateş ehlini bekler, vay hallerine! Ateşten ayakkabıları olacak ve giydiklerinde, Sıcaklıkları kazan gibi beyinlerini kaynatacak Cennet ehli ise, pek neşeli ve gururlu olacak." Biraz durdu, hep ümitli olmalarını öğütledi Sonra, ağır adımlarla yürümeye devam etti Ardından : "Ey insanlar! Size sesleniyorum Vakit saat doldu, ebedi bir âleme gidiyorum Belki bu sizinle son görüşmemiz, acele edin Beni tanıyan herkes gelip son kez dinlesin Bir hatam olduysa, yüzüme söylesin" dedi. Kalabalık sessizce sağa sola açılıp yol verdi Gitti ve Ebufleya Kuyusunda sakalını yıkadı Biri ondan üç drahmi istedi, çıkardı verdi "Şimdi, mezara bırakmaktan daha iyi" dedi. Herkesin, bir güvercininki gibi ışıl ışıldı gözleri Bakıp, kendilerini hep kollayan o yüce insana, Ağlıyordu halk; evine kadar eşlik ettiler ona Birçoğu gözünü bile kırpmadan orada bekledi Bütün geceyi dışarıda taşların üzerinde geçirdi Ve ertesi sabah, günün ağardığını fark edince "Ben artık kalkamıyorum, dedi, Ebubekir'e Kitap'ı alıp yanına, sen kıldıracaksın namazı." Eşi Aişe de o sırada cemaatin arkasındaydı Ebubekir okuyor, Muhammed ise dinliyordu Nihayet, okuduğu ayetleri usulca bitiriyordu O, dua ve zikrini yaparken herkes ağlıyordu Ve, Ölüm Meleği çıka geldi akşama doğru "İçeri girebilir miyim" diye müsaade istedi "Gelsin" dedi. Dünyaya açtığı o ilk günkü gibi Yine ışıl ışıl parlıyor ve gülümsüyordu gözleri, Ve, Melek ona : "Allah seni bekliyor" dedi Memnuniyetle, dedi. Şakakları şöyle bir titredi Bir an aralandı dudakları ve ruhunu teslim etti.
Kaynak:http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2014/04/20/iste-v-hugonun-hz-muhammed-icin-yazdigi-dizeler Viktor Hugo Kimdir?Victor Hugo, 26 Şubat 1802'de Fransa'nın Besancon kasabasında dünyaya geldi. Romantik akıma bağlı Fransız şair, romancı ve oyun yazarı. En büyük ve ünlü Fransız yazarlardan biri kabul edilir. Hugo'nun Fransa'daki edebi ünü ilk olarak şiirlerinden sonra da romanlarından ve tiyatro oyunlarından gelir. Pek çok şiirinin içinde özellikle Les Contemplations ve La Légende des siècles büyük saygı görür. Fransa dışında en çok Sefiller ve Notre Dame'ın Kamburu romanlarıyla tanınır. Fransız romantizminin öncüsü sayılan ve romantizmi edebiyatta yeni bir ekol olarak kabul ettiren Victor Hugo'nun "Sefiller"i romantik akımın dev eserlerinden biridir. Victor Hugo, dinin insan için gerekliliğine inanır. Allah tanımaz felsefeye karşı çıkar. Bununla beraber felsefenin zaruri olduğunu kabul ederdi. Aşağıdaki sözlerinden felsefe hakkındaki görüşlerini öğrenebiliriz: "Dua etmek şekline gelince hepsi iyidir. Yeter ki, samimi olsun. Kitabınızı ters çevirin, sonsuzluğa dalın. Sonsuzluğu reddeden bir felsefe olduğunu biliyoruz. Bir de güneşi inkar eden felsefe var. Bu bir çeşit hastalıktır. O felsefenin adı körlüktür. En tuhaf olanı da Allah'ı gören felsefeye karşı bu gözü kapalı felsefenin yukarıdan bakan acıma dolu halleridir. Sanki bir köstebeğin bağırdığı duyulur: "Güneşlerinden dolayı onlara acıyorum." Hep biliyoruz ki pek tanınmış inkârcılar vardır. Gerçekten bunlar kendi vicdanlarıyla hakikate döndüklerinde, imansız olduklarından pek de emin değillerdir. Bu, onlar için bir tarîf hadisesidir. Her ne olursa olsun, Allah'a inanmasalar da üstün zekâlar olduklarından Allah'ı ispat ederler. Ebediyeti inkâr, dosdoğru hiçbir şeye inanmamaya götürür. Herşey sonunda bir ruh mefhumuna dayanır. Hiçbir şeye inanmayanla tartışılamaz. Çünkü böyle biri, karşısındakinin varlığından şüphe eder. Kendi varlığından da emin değildir. Onun görüş noktasından kendisi de kendisi için düşündüğü bir mefhum olabilir. Yalnız inkâr ettiği şeyi, bir tek "düşünce" kelimesini söylemekle toptan kabul ettiğinin farkında değildir. Kısaca, herşeyi bir tek kelime ile "Hayır"a bağlayan bir felsefeyle, düşünceye hiçbir yol açık değildir. Hayır'a bir tek karşılık vardır; evet. Hiçbir şeye inanmamanın alanı dardır. Gerçekte "mutlak hiçlik" diye birşey yoktur. Herşey bir şeydir. İnsan ekmekten çok, birşey kabul etmekle yaşar. Görmek, yükselmek bile yetmez. Felsefe bir güç olmalıdır. Bir başkâ deyişle saadet adamından hikmet adamını çıkarmalıdır. İlim kalbe kuvvet vermeli. Zevk almak, ne acı bir hedef, ne zavallı bir ihtiras! Düşünmek, işte ruhun gerçek zaferi... Düşünceyi insanların ebediyetine uzatmalı, onların hepsine, iksir gibi Allah inancını vermek, insanda vicdana ilmi kardeş etmek, bu esrarlı karşılaştırmalarıyla insanı âdil hale getirmek... Gerçek vazifelinin vazifesi işte budur. Ahlâk gerçeklerin bir açıklamasıdır. Düşünmek, harekette bulunmaya sevkeder, böylece, felsefeyken din mertebesine yükselir. Felsefe, bilinmezleri rahatça seyretmek için, meraka rahatlık sağlamaktan başka neticesi olmayan, bilinmezliğin üzerine oturtulmuş basit bir çıkıntı olmamalıdır. İki üç kaynağı olan şu iki kuvvet olmadan; inanmak, sevmek, ne çıkış noktası olarak insanı kabul ederiz, ne de hedef olarak ilerlemeyi. Terakki hedeftir, idealdir. İdeal nedir? Allah'tır. İdeal, kesinlik, mükemmeliyet, ebediyettir." Hugo, için ahiret hayatına inanabilmek Allah'a inanabilmekle mümkündür ve kendisi her fırsatta Allah'a inandığını belirtirdi "Allah'a inanıyorum... Hem de, kendime inandığımdan daha çok. Kendi varlığımdan çok, Allah'ın varlığından eminim". "Herşeyin arkasında Allah vardır. Ama herşey de Allah'ı izler. Bazı düşünceler dua gibidir, öyle anlar vardır ki, gövdenin duruşu ne olursa olsun, ruh secdeye kapanır." Hugo, tabiatın sinesinde Allah'ı bulur ve bütün kalbini bu inançla doldurur. "Tabiat başlıbaşına bir şiirdir, onu anlamak için ruh kuvveti ister, coşku ister, iman ister" der. Altmış senelik yazarlığının meyvesi olan irili ufaklı elliyi aşkın eserlerinin hemen hemen hepsinde Allah'a, dine veya ruha yer veren Hugo, bir defasında şöyle söylüyordu. "Allah'ım senin iyi, merhametli, müsamahakâr ve adil olduğuna inanıyorum. Sana geliyorum. Senin önünde insan rüzgârla sallanan bir başaktan başka birşey değildir. Hastalığının beşinci günü ise dostu Paul Mevrice ile şöyle konuşmuştu: "Aziz dostum ölüm ne kadar güçmüş. — Fakat siz ölmeyeceksiniz ki...! — Bu gelen ölümdür, hoş geldi safâ geldi." Hugo, ölümü büyük bir sükûnetle karşılıyordu. Ruhun ebediyetine iman ettiği için ölümü sadece mevcudiyetin değişmesi olarak telâkki ediyor ve mezarı yüce âlemin kapısı kabul ediyordu. Bu manalı konuşmadan 2 gün sonra dünyaya gözlerini yumdu. Allah'a inandığı halde kiliselerin batıl itikatlarına inanmaz, onların peygamberler hakkındaki görüşlerine karşı çıkar, Allah'ı onların anlattıkları gibi kabul etmezdi. Ona göre Tevrat'ı yanlış tefsir etmekle, İncil'i hatalı anlamak birdi. Ayrıca, "Asırların Efsanesi" adlı eserinde "İslam" namı altında üç manzumesinin birinde Peygamber Efendimizin (sav) vefatını, tarihi rivayetlere hayli yakın ve bazı noktalarda daha tafsilatlı olarak ve çok tesirli bir lisanla anlatmış olması enteresandır. Bu manzumede, Peygamberin (sav) büyüklüğü, karakteri, vasıfları, vefatından evvelki vak'alar, veda hutbesi, ümmetinden helallik talebi, nihayet Azrail'in (as) müsaade isteyerek içeri girmesi ve Allah'ın onu istediğini tebliğ etmesini müteakiben de ruhunu alışını heyecanlı bir şekilde dile getirir. Onun hayat felsefesini, vasiyetinde de görmek mümkündür: "Fakirlere 50 bin frank bırakıyorum. Mezarlığa, yoksullara ayrılmış araba ile götürülmemi istiyorum. Herkesin benim için dua etmesini istiyorum. Hangi mezhebin kilisesi olursa olsun, hiçbir dini merasim yapılmasını istemiyorum, ALLAH'A İNANIYORUM!" |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |