HAFIZ İSMAİL KUZ HOCAEFENDİ
Kaynak: Sırrı ER
Kızılcahamam Haber
Sırrı Er:Muhterem Hocam, sohbetimize başlarken önce kendinizi tanıtır mısınız?
İsmail Kuz: 1929 yılında Çamlıdere’de doğdum. Babamın adı Ahmet. İlkokulu bitirdikten sonra Hafız Halil Efendi’de hafızlığa başladım. Hafızlığı bitirdikten sonra Hacı Vasıf Efendi ile oğlu Hakkı Efendi’de Arapça okudum. Bir müddet Ankara Bağlum’un yanındaki Kösrelik köyünde imamlık yaptım. Daha sonra askerliğimi Bitlis’te yaptım. Bitlis’te askerliğim esnasında orada bulduğum hocalardan Arapça okudum. Ankara’ya döndüm. Şereflikoçhisar ilçesinin bir köyünde imamlık yaptım.
O zaman büyük âlimler vardı. Orada Yenice köylü Mehmet Efendi vardı. Çok âlim bir zat, ondan okudum, bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığına intisap ettikten sonra onun değerini daha iyi anladım. Kendisi Meşayıhtan idi. Tekrar Ankara’ya geldim.
Mısır’a gitmek için pasaport çıkartıp, hazırlıklara başladım. Kısmet olmadı. O zaman Mısır’ı iyi bilen bir zat Mustafa Runyun, (Allah rahmet eylesin) bana Bağdat’ı tavsiye etti. Rıza Çöllüoğlu Hoca da “gidinceye kadar bir imamlık al” dedi. Bir imamlık aldık. Alış o alış, Ankara’da kaldık. Diyanet İşleri Başkanlığının açmış olduğu imtihanı kazanarak Heyeti Müşavere Kurulu tetkik memurluğuna tayin oldum.
Sonraki yıllarda uzun süre Diyanet İşleri Başkanlığının özel kalem müdürlüğünü yaptım. Ben Diyanet İşleri Başkanlığından kendi isteğimle ayrılmadım. Bir karışıklık oldu, beni Diyanet İşleri Başkanlığından müftülüklere verdiler. Müftülüklerde de görev yaptım. 1976 yılının Ekim ayında emekliliğimi istedim. Şu anda ayriyeten ticaretle de meşgul oluyorum.
Sırrı Er: İsmail Hocam, daha önce sizinle ESYAV’ın merkezinde Kemal Güran Hocam bir röportaj yapmıştı. Yarım kalan o röportajı tamamlamak ve yöremizden yetişen bazı din adamlarıyla ilgili anılarınızı dinlemek için bugün evinize geldik. Şimdi anılarınızı dinlemek ve bunları yayımlamak istiyoruz.
İsmail Kuz: Çamlıdere ve Kızılcahamam yöremizden bazen erişip gördüklerimiz, bazen de duyduklarımız…
Bunların içinde İsmail Hakkı Efendi, bu hem hafızdır hem de Mekteb-i Kudât mezunudur. İstanbul’da avukatlık yaptı ömrü boyunca, ama âlim, fazıl bir kimse idi.
Kızılcahamam’ın Karacaören köyünden Mustafa Zühtü Efendi, o da Mekteb-i Kudât mezunu, kendisi Yargıtay’da Daire Başkanlığı yapmış. Öylece de bitirdi hayatını.
Sezai Efendi, Akdoğan köyünden. Mısır’da tahsil yaptı. Sezai Efendi aynı zamanda Konyalı Mustafa Runyun’un damadı. Mustafa Runyun bizim büyüğümüz, Mısır’da okuyanların hepsinin ağabeysi. Sezai Efendi İstanbul İslam Enstitüsünde hoca idi. Hem hafız, hem de Mısır’da tahsil yapanlar içinde mümtaz bir mevkii olan bir arkadaşımızdı. Rıza Çöllüoğlu’nun da iyi arkadaşı idi.
Ali Aras, Mısır’da tahsil yapmış, sonra Konya İslam Enstitüsünde, daha sonra Ankara İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yaptı. Kızılcahamam’ın Kise köyünden, o da iyi, yetişkin bir arkadaştı. Burada şu özelliğini de söylemeden geçmemek lazım; Ali Aras Hoca Efendi (Allah rahmet etsin), sahib-i tertip idi. Hiç namaz borcu yok idi. Bunu bana kendisi söylemişti. Kendisini çok sever ve takdir ederdim.
Dursun Demir, Pazar’ın Kınık köyünden, vaiz idi, gayet nefis Arapçası vardı. Gayet güzel vaaz ederdi. Kendisi topal olduğu için, Topal Dursun diye ma’ruf idi. Halen sağdır ve kendisi şu anda Silifke’de ikamet ediyor.
Necip Aydın, o da Kınık köyünden, Kızılcahamam’da müftülük yaptı.
Hüseyin Özgün, kendisini yetiştirmiş, ilkokuldan itibaren, bütün okulları dışarıdan bitirerek, İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. İyi bir hafızdır, yüksek mevkilerde memurluk da yapmıştır. Faziletli bir arkadaştır.
Ali Güran’ın etrafında yetişenlerden; Kemal Güran, yetişkin bir arkadaş. Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği yapmıştır. Diyanet Vakfı Genel Müdürlüğü yapmıştır. Kendisi daha uzunca anılmaya layık bir kişidir. Kardeşi Arif Güran vardı, o da hafızdı. Yüksek tahsili olan, kendisini yetiştirmiş bir zat idi, Allah rahmet etsin, vefat etti.
Mehmet Arif Özdemir, Ali Güran’ın akrabalarından, daha önceleri imamlık yaptı, sonra Diyanet İşleri Başkanlığında görev yaptı.
Mehmet Şener, Ali Güran’ın köylüsü ve akrabasıdır. Kendisi yetiştirmiş ve Milli Eğitim’de uzun yıllar hizmet etmiştir.
Ömer Efendi, Çamlıdere’nin Buğralar köyünden. Bu zat Cerrahpaşa imamı idi. Cerrahpaşa imamı iken hemşehrilerine çok faydalı olmuştur. Hem dini hizmeti olmuş, hem de sosyal hizmeti olmuştur. Bütün hemşehrilerini İstanbul’da korurdu. Oğlu da Bekir Sami Efendi’dir, Bekir Sami Efendi Merkez Bankasında yüksek rütbede memuriyet görevinde bulunmuştur, halen sağdır.
Hemşehrilerimizin içinde belli bir yer işgal eden kişi Rıza Çöllüoğlu’dur. Köyünde biraz tahsil gördükten sonra Çamlıdere’ye gelmiş ve hafızlığa burada başlamıştır. Hafızlık yaparken kendisini yetiştirmek için gayretleri de görülürdü. Hocamız Halil Okur Hoca Efendi Rıza Çöllü ile ilgili çok iyi senâda bulunurdu. Derdi ki; “Bunu Berçin Ortalığına büyük bir hoca olarak yetiştirip yerleştireceğiz inşallah.” Yalnız Çamlıdere’de okumamıştır, İstanbul’da da okumuştur. Orada Hafız Hasan Akkuş’ta okumuştur.
Meşhur Kayserili Mahmut Efendi’de, Kastamonulu Ömer Efendi’de okumuştur. İstanbul’dan döndükten sonra, Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı Heyet-i Müşavere Azası Şehit Bey’de Arapça tahsiline devam etmiştir. Bütün arkadaşların arasında mümtaz bir yeri vardır. Kendisi hürmete layık bir kişidir. Kendisinden istifade eden çok hemşehrimiz olmuştur. Hepsinin ağabeyliğini yapmıştır. Hepsine önderlik yapmıştır. İftihar edilecek bir arkadaşımızdır.
Ayrıca sosyal bir faaliyette de bulunmuş, eğitim hizmetlerinde bulunmuş, Muradiye Kültür Vakfını kurmuştur. Kur’an kurslarında ders de vermiştir. Daha sonra Karapürçek’te Kolej kurmuştur. Birçok talebenin hâmisi olmuş, parası olmayanları da okutmuştur. Bu öğrencilerden binlercesi daha sonra üniversiteleri bitirerek bu ülkeye hizmet etmek için çeşitli görevler almışlardır.
Ali Osman Atakul;Kızılcahamam’ın Kise köyünden. Çok güzel okur. Kendisi ehl-i Kur’andır ve devrinin en iyi okuyanlarındandır. Halen güzel okumaktadır. Sağlığı yerindedir. Allah selamet versin. Ali Osman Hoca da çok talebe yetiştirdi. Kendisinin gerek hafızlıkta, gerek Kuran taliminde tahsil yapmak isteyenlere hizmeti geçmiştir. Bunları okutmuş ve onlara kol kanat germiştir. Rahmetli Ali Güran Hocanın vefatının yıl dönümünde, uzunca bir Kur’an okumuştur. Orada ağlamayan kalmamıştır. Hatta Rıza Çöllüoğlu Efendi kendisine, “Akkuş Hocayı bu meclise getirdin, Allah senden razı olsun” demiştir.
Ali Güran; hafızlığı çok kavi bir arkadaştı, o kadar ki, altmış seneden daha fazla mukabele okudu, yalnız başına hatim okudu, bu hizmeti sonuna kadar dirayetle devam ettirdi. Son bir iki yıl içinde de sağlığı bozulduğu için okuyamadı. İçimizden yetişenlerin en mümtazlarındandır. Kendisi İstanbul’da kıraat okumuştur. Kızılcahamam’da bizim mıntıkamızdan yetişen hafızlar içinde yegâne Kurrâ’dır. Kendisi Kesikbacak İsmail Efendi’de kıraat okumuştur. Hasan Akkuş’ta talim okumuştur. Ankara’ya ilk gelenlerdendir, hemşehrilerimiz içinde diğer hemşehrilerimize yol gösterenlerdendir. Bu hususta kendisi diğerlerine çok önder olmuştur. Birçok arkadaşımız onun sayesinde ilerlemiş ve mesleğinde yücelmiştir.
Ali Güran Hoca (Allah rahmet eylesin) kendisi aynı zamanda, Ankara İmam Hatip Okulunda Kur’an hocasıydı ve her gün hem Diyanet İşlerindeki vazifesini hem Müftülükteki vazifesini ifâ eder, hem de gider İmam Hatip Okulundaki derslerini verirdi. İmam Hatip Okulundan mezun olan bir hayli talebe onun talebesidir.
Ali Güran Hoca aynı zamanda yeğenlerinden biraz daha uzakta olanları mesela Cemalettin Çimen gibi, Seyfettin Fidan gibi, orada yetişen diğer arkadaşlar gibi hepsinin yetişmesinde son derece gayret etmiştir. Ve bunlar da hepsi mümtaz arkadaşlardı, hepsi de ehl-i Kur’an kimselerdi. Ali Güran’ın hayatı boyunca güzel ahlakından dolayı kendisinden razı kalmayan kimse kalmamıştır. Çok yumuşak bir huyu vardı kimse aleyhinde gıybette bulunmazdı. Kendisi Kur’an ile meşgul olur.
Sırrı Er: Hocam, Ali Güran ve Ali Osman Atakul, radyoda ilk Kur’an okuduklarında Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki miydi?
İsmail KUZ: Evet, tabi onun başkanlığı zamanı. Eskiden radyoda Kur’an okunmazdı, dini sohbetler yapılmazdı. Radyodan itibaren Ali Güran ve Ali Osman Atakul, ikisi de Diyanet reisi Ahmet Hamdi Akseki’nin iltifatına nail olmuşlardı. Ve Ahmet Hamdi Aksekili bunları önüne düşer, götürür bunları okutur, radyoda bunların sesini taş plağa aldırır kendi de dinler öncülük ederdi. Telefon açar bazı kimselere onlara da dinletirdi, bak kim okuyor diye, hâsılı iftihar ederdi. Ali Osman Atakul ve Ali Güran radyodan ilk Kur’an okuyanlardandır.
Daha sonra Eyüp Sabri Hayırlıoğlu Diyanet İşleri Başkanlığına getirildi. Ehl-i Kur’an’dı kendisi, iyi bir hoca idi. Nefis bir Arapçası vardı. Eyüp Sabri Hayırlıoğlu bir Ali Osman aşığıydı adeta, o dönemlerde Ali Osman Atakul Maltepe’de imamdı. Ve Eyüp Sabri Hayırlıoğlu her gün teravihe Ali Osman’ı dinlemeye giderdi, onun arkasında namaz kılardı. Ali Osman da Diyanet Reisine olan hürmetinden dolayı heyecanlanır; “Efendi hazretleri başka camii yok mu başka camiye de gitseniz, ben sizden korkuyorum.” derdi. O da “ Ben Diyanet reisiyim istediğim camiye giderim, seni de bu gün dinlemeye geldim, gene geleceğim.” der. Ali Osman “Efendim ben sizi görünce heyecanlanıp yanlış okuyorum” deyince o da “Sen yanılacaksın, ben söyleyeceğim ama yine de seni dinlemeye geleceğim ” der.
Ama Ali Güran’da bu yoktu, oturur, hiç tereddüt etmeden, bir cüz’ü ve daha fazlasını okur, kalkar giderdi.
Sırrı Er: Ali Osman Hocamla konuşmuştuk, diyor ki; “Biz bazı meclislere Ali Güran ile giderdik, ben çok rahat ederdim. Acaba şurada tekler miyim, takılır mıyım diye düşünmezdim. Ali Güran Hoca yanımda olunca sırtımı kavi yere dayadım diye rahat ederdim. Takıldığım yerde hemen söyleyiverirdi, Fakat yalnız olunca biraz sıkıntı basardı beni.”
İsmail KUZ; Aynen doğru Ali Güran Bey her zaman Kur’an’la hemhal olur, Kur’an okur, hiç yanılmaz, yanılmayı da aklına getirmez, bütün meclislerde de hürmet görür, bütün hafızlar kendisine saygı duyar. Böyle büyük bir zat-ı şerifti Allah rahmet eylesin.
Sırrı Er; Hocam her hafız “kurrâ” mıdır?
İsmail Kuz; Yok, olmaz, olmaz. Her hafız okuyucudur ama kurrâ değildir. İcazet almak gerekir. Aşere diye bir şey vardır. Kur’an-ı Kerim’in caiz olan on şekilde okunan yerleri var. Mesela; bir yerde ülaikedir, bir yerde ülâike diye çekilerek okunur. Kur’an-ı Kerim’in gittiği memleketlerdeki lehçelere göre imamların caiz gördüğü okuyuş tarzlarıdır. Bunları okumak, öğrenmek, uygulamak ve bunları tahsil ettiğine dair icazet almak gerekir. Kıraatin makamla alakası yok. Bazı memleketlerde imamların okuyuşları vardır. Onlar yol tutmuşlardır. Falana göre, falana göre diye okunur. Saffan Hoca makam yapmadan düz okur. Nasıl ki Kur’an okumak için Karabaş Tecvit kitabı varsa kıraat için de kitaplar vardır. Cezeri, Şatıbi, çok güzel kıraat kitapları vardır, ezberletirler, metne göre okutulur.
Dünyanın her yerinde Kur’an basılır. Bir bizim ülkemizde Kur’an inceleme heyeti vardır. Evvelden İstanbul’daydı, şimdi Ankara’da. “Mushafları Tetkik Heyeti.”Basılacak Kur’an incelenir, baskıya girmeden önce mühürlenir ve baskıdan çıktıktan sonra, basılanların hepsi tekrar mühürlenir. Hat sanatı da Türklerin eseri. Çok güzel baskılar yapılıyor.
Mesela Hattat Kayışzâde Osman Efendi vardır. Bir yere giderken kayığa binmiş. Kayıklar dolmuş gibi çalışıyor. Herkes çıkarıp kayıkçıya parasını veriyor. Bu bir yoklamış, kese yok. Demiş ki, “Oğlum benim param yok, ben sana bir vav yazıvereyim.” Kayıkçı laz imiş, “Amca, sen bana vav yazma, bu kayık vav ile yürümez, para ile yürür.” deyince, tekrar; “Oğlum benim param yok, sana vav yazacağım sen de razı olacaksın, ama kıymetini de bileceksin.” demiş ve ilave etmiş; “Oğlum perşembe günü sahaflarda vavın ihalesi var, sen oraya bir uğra.” Aradan bir zaman geçmiş. Tekrar aynı kayığa binmiş. Keseyi çıkarınca, kayıkçı, “Amca para istemez, sen yine bana bir vav yazıver.” deyince, “Oğlum Ebcedde vav bir tane” demiş. Meğer bu güne kadar harfleri tek tek yazmış ve herkese dağıtmış, o gün de sıra vav harfinde imiş. İhalede vav çok yüksek bir değere gitmiş, kayıkçı bir vav daha yazmasını istiyor.
İslam âlemindeki ana kaynak eserlerin hemen hemen tamamının yazarı Türk’tür. Hasan Fehmi Hocamız derdi ki; “Mısır’da Arapça’yı demir döver gibi öğretirler, İstanbul’da da kuyumcunun işlediği gibi işlerler.”
Hasan Hüsnü Erdem, Reislik yapmış, Heyet-i Müşavere Azalığı da yapmış çok âlim bir zat idi. Ben, Rıza Çöllüoğlu, Ali Güran, üçümüz, Kalaba Mebus Evlerine doğru aşağıya iniyoruz. Hüsnü Erdem de bir yere bayramlaşmaya gidiyor. Tabi o zaman vasıta yok, otobüsten inmiş. Bir genç kızın yahut da gelinin koluna girmiş. Kadının başı açık. Bizi görünce kolundan çıktı ama yeğenidir veya o aileden bir akrabasıdır.
Rıza Hoca Şehit Bey’de okurken hanımını almış, bayramlaşmaya giderdi. Hanımlarımız o zaman çarşaf giyerlerdi. Bu şekilde çarşaf ile varınca Şehit Bey’in hanımı 60-70 yaşında başı açık, Şehit Bey hafız, itikatlı, iyi bir âlim. Rıza Hoca’ya bakmış, hanımına bakmış,
“Oğlum Rıza, bizim adımız hoca, bak görüyor musun, siz yaşıyorsunuz, biz yaşamıyoruz.” demiş. Şehit Bey’in iki kızı vardı, birisi gelinlikle açık bir şekilde nikâh dairesine geldi, diğeri de başı kapalı gelinliksiz elbise ile geldi.
Hacı Vasıf Efendinin oğlu Hakkı Efendi’de okudum. Vasıf Efendi Konya’da okumuş. Çamlıdere’nin büyük âlimlerinden Hacı Ömer Efendi vardır. Onun yeğenidir. Ömer Efendi onun dayısıdır. Hacı Ömer Efendiye hizmet etmiştir. Halifeliği bana versin diye bekliyor. Hacı Ömer Efendi tasavvuf ehli ve tarikat şeyhidir. Hacı Vasıf Efendiye hilafet vermiyor, başkasına da vermiyor. Hacı Vasıf Efendi ömrünün sonuna kadar dayısının bu tutumundan dolayı ızdırap çekmiştir. Hacı Vasıf Efendi gitmiş, Seydişehirli Hacı Abdullah Efendiye intisap etmiştir. Hacı Abdullah Efendi de büyük bir zat. Abdullah Efendi onu müritliğe kabul etmiş, hizmetini kabul etmiş. Hizmeti sonunda Hacı Vasıf Efendiye halifeliğini vermiş. Bu sefer de Hacı Vasıf Efendi öz oğlu Hakkı Efendiye ki benim hocam, halifelik vermemiş. Oğlu da kendisine müntesip idi. Yani bu işin akrabalık ile alakası yok diye düşünmüşler herhalde. Ben mürit değilim, muhibbim, yani tarikat mensuplarını severim. İyi taraflarını menkıbeler halinde inanarak hikâye ederim.
Dursun Altındal, köyde okumuştur. Çobanlık yaparken İstanbul’a gitmiş, Akkuş Hocamızda da okumuş. Çok hoş bir sesi vardı. Güzel okurdu. Ankara’da İmam olarak görev yaptı, sonra emekli oldu. Emeklilikten sonra Almanya’ya giderken, Rıza Hoca’yı Hacı Bayram Camiinde dinlemiş. Rıza Hoca Efendinin yanından kalkamamış. Oradan benim yanıma geldi. Dükkân kapanıncaya kadar kalkamadı. Almanya’ya gidince orada vefat etti. Ali Osman Hoca Kur’an’ı usul ve esaslara riayet ederek okur. Bir kısım okuyucuların okuyuşlarında da ses üstünlüğü vardır. Veyahut da aşkla heyecanla okuyanlar vardır. Rahmetli Dursun Altındal’da o heyecanlı okuma vardı. Mesela Rıza Hoca, Arapça okuyup hoca olmasaydı, yine meşhur idi. Çok güzel okurdu. İstanbul’dan gelmişler, Esat Gerede, Mecit falan mevlit okuyorlar, ben de Ankara’ya o zaman misafireten gelmiştim. Koçhisar’da imamlık yapıyordum. Rıza Efendi bana haber verdi, gittik, beraberiz. Bir iç ezan okudu Rıza Efendi Hacı Bayram camiinde, orayı fethetti. Çamlıdere yaylasına gitmiştik, Çam ağacına çıktı bir güzel ezan okudu, dağlar taşlar inledi. Vaaz ettiği zaman da çok güzel vaaz ederdi. Mustafa Runyun, Medine’de okudu, hiç vaaz etmezdi, ama Hacı Bayram’da çok güzel hutbe okurdu. Onun okuduğu bir hutbe belki on vaaza bedeldi, hulasa eder, gönüllere hitap ederdi.
Abdullah İşler Çamlıdere’de bir hafızlık cemiyetinde bir vaaz etti, vaazdan önce yarım sahife bir Kur’an okudu; fethetti, doyurdu. Ali Osman Atakul vefat-ı Nebiyi bir okur. Dayanılması mümkün değildir. Gerek güfte, gerek heyecan bakımından çok güzel okur. Geçen günlerde beraberdik, sen vefat-ı Nebiyi alacaktın, ben seksen yaşıma girmeden al dedi. Dursun Hocanın vefatından sonra onun evinde okudular. Orada bir ağladım, babama bile bu kadar ağlamamıştım. Okurken kendisini hazırlıyor. Dursun Hocanın evinde Rıza Hoca ile yan yana oturuyoruz. O sırada Yenimahalle Belediye Başkanı merhum Abdurrahman Oğultürk geldi. Rıza Çöllüoğlu ona yer verdi. Hafızlar okumaya başladılar. Ali Osman Atakul’ a haber gönderdim. Kimsenin haberi yok. Ali Osman Hoca bir okudu, ben bir ağlamışım o gün, bana bir sene yetti.
Cemalettin Çimen; çok güzel ezan okurdu. Kızılcahamam’a gittiği zaman bir ezan okuyormuş, yakıyormuş. Ali Güran Hocaya çok bağlı idi. Onlar Ali Güran dayı derlerdi.
Bizim hemşehrilerimiz bulundukları görevleri çok güzel yapmışlardır. Hadlerini hiç aşmamışlardır. Bizim toprağımızda bu özellik var, bunu başkalarında göremezsiniz.
Sırrı Er:Hocam hafızanız maşallah çok kuvvetli. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.
İSMAİL KUZ HOCAEFENDİDEN
HATIRALAR
1929 yılında çamlıdere’de doğan İsmail KUZ, Çamlıdere’de hafız Halil Okur hoca’da hafızlığını bitirdikten sonra, muhtelif hocalarda dinî ilimler tahsil etti, imam-hatiplik görevinde bulundu, senelerce diyanet işleri başkanlığı özel kalem müdürlüğü görevini yürüttü. Zamanındaki din ulemasını tanıyan, onlarla ilgili çeşitli hatıraları olan, tabiri caizse canlı tarih olan bir şahsiyettir.
Bizim memlekete ilmi Şeyh Aliyyü’s Semerkandî hazretleri getirmiştir.
Kendisi Hz.Ömer’in dördüncü batından ahfadı olur. Uzun yaşamış, önce Karaman laren’de de ikamet ediyor. Hayatı selçukluların son döneminde başlıyor, Osmanlıların ilk döneminde devam ediyor. Karaman’daki hayatı selçukluların son dönemleri. Daha sonra eskipazar’a geliyor.
137 yaşında iken öldüğü rivayet edilir. Babasının adı yahya. Babası alim, arapçası olan, tasavvufta da yetkili bir zat imiş. Çamlıdere’nin o zamanki adı Kuzviran.
Semerkandî Hazretleri Kuzviran’a gelince, oraya medrese de açar, tekkesi de var. Bu gün Kazan, Çeltikçi ve Çamlıdere’ye bağlı köylerde ayrı ayrı zaviyeleri de varmış. kendisi çok sağlam bir kişi, devrindeki en büyük âlimlerden. hatta Bursa’ya da gittiği söyleniyor. Kendisine çekirge şeyhi deniyor. Bursa’ya gittiği zaman oradaki suyun adını çekirge suyu koyuyorlar. Bursa’da ve Eskipazar’da Semerkandî Hazretlerine ait vakıf yerleri vardır. Takip edilip korunmamıştır. Yöremizde herkese örnek olmuştur. İlim Çamlıdere’de yavaş yavaş gelişmiştir. Ondan sonra Çamlıdere’ye çok muhacir gelmiştir. Tatarlar, Kazaklar. Çamlıdere ile hiç alakası olmayan insanlar var. Bunlar gelmiş oraya yerleşmişler ve Semerkandî Hazretlerine mürit olmuşlardır. Bu gün bunların soylarından gelenler de var. bunun için Çamlıderelilere Semerkandî Hazretlerinin manevi evlatları denir. Çamlıdere’de yetişenlerden bizim zamanımızda bizim bildiklerimizden en ulusu Hacı Ömer Efendi. Kibar-ı Evliya-dan bir zattı. Kerameti zahirdir.
Hacı Ömer Efendinin devrinde Şıh Mehmet Efendi vardır. O da büyük bir zattır. O da Semerkandî Hazretlerine mensuptur.
Daha sonra medreseler çoğalmıştır. Çamlıdere’de üç tane medrese vardır.
Birisi Hacı Ömer Efendinin yeğeni Hacı Vasıf Efendi tarafından açılmıştır. Çok talebesi olmuştur.
Bir diğeri, İmamzâdeler tarafından açılan büyük bir medrese. İmamzadeler’de, Bekir Efendi, Ali Efendi, Bekir Efendinin oğlu Muhittin Efendi müderrislik yapmıştır. Bardakçılarlı Maksudoğlu da aynı zamanda orada müderrislik yapmıştır. bunların içinden öyle âlimler yetişmiştir ki, ilimleri o zamanki meşihat tarafından tasdik edilmiş kimseler. En meşhurları Bekir Sıdkı Efendidir. Bekir Sıdkı Efendi Yabanabat müftüsüdür. Kendisine hürmeten memuriyet mahallini Çamlıdere olarak yapmışlardır. Kendisi Çamlıdere’de ikamet etmiştir, Çok büyük bir âlimdir. Ehli takva bir kimsedir. zamanında ona talebe olanları askere almıyorlarmış, Kardeşinin oğlu damadına askerlik çıkmış, gidip medreseye kaydını yaptırıp, tasdik için hoca efendiye gelmiş, hoca efendi “senin baban zengin, benim de durumum iyi elli lira veriyorum, baban da versin, askere git” demiş, bir mührü basıvermemiştir.
Ahmet Hulusi efendi onun küçük kardeşidir. Hulusi efendi kadıdır. Bu gün Yunanistan hudutları içinde kalan bölgelerde, Selanik’te, İstanköy’de kadılıklar yapmıştır. Aynı zamanda kazasker, rütbe sahibi birisi idi. En küçükleri de Şakir Efendi. Oda Beyazıt müderrislerinden idi. Çok kibar ve âlim birisi imiş, sonuna kadar da müderrisliğe devam etmiş. Bunlar bir babanın çocukları, üç kardeş. Babaları o devirde bu üç kardeşi de okutmuş. Hacı Ali Efendi derler babalarına, kendisinin de hocalığı var ama çocuklarını âlim olarak yetiştirmiş.
Bunlardan başka; Çubuk köylerine imamlık yapan hocalar vardır. bunlardan en meşhuru da Yavan Ahmet’in Hafız Efendi. Çok kuvvetli bir hafız ve iyi bir hocadır. Çubuk'un Güldarpı köyüne yerleşmiştir.
Oğlu Ahmet Efendi de hafız olup oralarda imamlık yapmıştır. Hasan Efendi, Kamil Efendi, Yusuf Efendi bunlar hep Çubuk köylerinde imamlık ve hocalık yapmış Çamlıdereli kişilerdir. Bir de Kızılcahamam’da ölünceye kadar imamlık yapan Hafız Hüseyin Efendi vardı. o zamanlar soyadı olmadığı için babalarının isimleri ile anılan birçok hafız var yöremizden yetişen. Cilan Hafız, Çalıkuşunun Hafız, Tulluğun Hafız, Höşmerin Hafız, Hacı Hasanın Hafız derler. En meşhuru Cilan Hafızdır. Cilan Hafız; Hafız Halil Okur Hoca Efendi. Kendisi İstanbul’da da meşhurdur. Arap Hafızın talebesidir. Fatih Camiinde imam vekilliği falan yapmış. Çamlıdereliler bunun gönlünü yapıp Çamlıdere’ye getirirler. Çamlıdere’ye imam olarak gelince, bir de Belediye reisi seçerler. Kendisi sonuna kadar Belediye Reisliğinden şikâyetçi olmuştur. “bir reislik bulduk, burada çürüdük.” demiştir.
Büyük bir gayretle, o zamanki imkânlarla talebe okuttu. Bunların içinde iyi yetişmiş insanlar vardı. mesela Hafız Ziya Efendi, Halil Hoca Efendinin talebesi.
Hafız Ali Taşkan, çok güzel okurdu. yakıcı bir okuyuşu vardı, eğer bugüne yetişip televizyon verseydi şöhreti dünyaya yayılırdı. Bağlum’da imamlık yaptı. 36 yaşında hastalandı ve genç yaşta vefat etti.
Hafız Halil Efendi talebe okutuyor diye her tarafa yayıldı. meraklı babalar çocuklarının ellerinden tutup getiriyorlar. Halil Efendinin ilk zamanları 1915’lere varır. Osmanlının son zamanlarına. O zamanlar Çamlıdere’yi eşkıya basmış. Hafız Halil Efendiyi eşkıyaya methetmişler. Eşkıya başı Hafız Halil Efendiyle konuşup, kendisinin okumasını dinleyince; “sen benim imamımsın, yarından itibaren alacağını vereceğini tasfiye et, Kızılcahamam’a gel” demiş. Yarın gidecek, çaresi yok, çetenin imamı olacak. O gece kapıya bir adam gelmiş ve Arif bey vuruldu diye haber vermiş. çete reisini kendi içlerinden birisi vurmuş. Halil hocamız bu devirleri yaşamış bir insandı. İstanbul’u iyi tanırdı. Padişah tarafından giydirilmiş cüppesi vardı. Çamlıdere’ye gelip talebe toplamaya başlayınca ilk defa Ziya Tığlıoğlu hocamızı yetiştirmiş. Ali Efendiyi yetiştirmiş. Gerede’nin Ovacık köyünden merhum Kemal Yılmaz Hoca Efendi vardı, onu okutmuş. Benden çok az bir zaman önce Rıza Çöllüoğlu Hoca Efendiyi okutmuş. Bu talebelerin hepsine hem Çamlıdere’de yatacak yer bulmuş, hem de bunları okutmuş, yetiştirmiş. Benim bildiğim altmıştan aşağı düşmezdi talebesi. Bizzat okuturdu. Biz kendisinde okuduk. Rıza Çöllüoğlu’nun da ilk hocası Halil Efendi idi, daha sonra Ziya Hocamızda devam etti. Ben Halil Efendi’de ve evinde okudum. O yıllarda yasaklar da var, talebe sığmıyor. öğrenciler çeşitli evlerde kalırlardı. aileler çocuklara bakar, babaları onların erzaklarını getirir, teslim ederlerdi. Hafız Halil Efendi daru’l fünûn ilahiyat fakültesinden mezunudur. Kur’an-ı Kerim’i çok güzel okur ve okuduğunu anlardı. Demokrat parti kurulurken kendisine milletvekilliği de teklif edilmiş. kabul etmemiş, belediye reisliğine devam etti. Ankara’dan da kendisine vazife teklif edildi. Ankara valisi Nevzat Tandoğan kendisine çok saygı gösterirdi. Kimle konuşursa konuşsun, etkiler ve hâkimiyeti eline alırdı. Evi falan yoktu. hanımından gelen evde otururdu. Vefat ettiğinde cenazesini kaldıracak kadar parası varmış. Yıllarca Çamlıdere’ de Belediye Reisliği ve imamlık yaptığı halde müstağni bir kimse idi. Ziya Efendiyi yetiştirdikten sonra talebelerinin bir kısmını da Ziya efendiye okutturuyor. daha sonraları kendisinin sağlığı bozulunca Ziya Efendi devam ediyor.
Çamlıdere’nin ilk ve yoğun şekilde hafız yetiştirmesi hafız halil okur zamanıdır. İsmini şu anda hatırlayamadığım birçok öğrenci yetiştirmiştir. Asım Çetinkaya, Cemal Hoca, Yusuf Karakuşak. Gerede’den, Elmadağ’ına kadar muhtelif yerlerden öğrenci gelirdi. Osıkıntılı dönemlerde hiç korkmazdı, onunla uğraşanları da vali engellerdi. Vali bu konulara uzak olmasına rağmen sırf hocaya saygısından dolayı onu himaye ederdi. Yetiştirdiği öğrencilerin hepsi bir şekilde vazife alıp hizmet etmişlerdir.
Çamlıdere’ye hafızlığı ilk sokanlardan birisi de Akkayalı Kuru Hafızdır. Hafızlığı çok kuvvetli bir zat idi. Hayvan ile pazara gidip gelirken bir hatim ederdi diye rivayet edilir. Ben kendisini tanıdım. okuyuşunu dinleyemedim Hafız Halil Hocamız ona çok saygı gösterirdi. Çamlıdere Dağkuzören köyünden iki müftü çıkmıştır. birisi Çamlıdere’nin eski adı ali dede şıhlar karyesinden Dağkuzörenli Koca Müftü. Bursa müftülüğü yapmıştır. Onun kardeşi de Kızılcahamam müftülüğü yapmıştır. Ona da Koca Müftü derler. Zaten böyle ilim evleri bellidir. aynı aileden yetişen kardeşler olmuştur. Ören köylü Kamil Efendi. çok âlim bir zat olup Peçenek Medresesi müderrisi idi. Avdanlı Ahmet Efendi, o da müderris, Avdan’da medresesi var. Yağlar köyünden Mustafa Efendi, Berçin ortalığında kendisi yekta idi. İyi bir âlim idi. Çamlıdere’nin en yakın köyü türkmenlerden Ali Efendi, Ekseriyetle ömrünü Çeltikçi nahiyesinin köylerinde imamlık yaparak geçirmiş. âlimdir, icazetlidir, kendisi hocadır. başından neler geçti bilmiyoruz, resmi vazife almamıştır.
Yine Avdandere köyünden Maksudoğlu Ali Efendi, iyi bir hocadır.
Hacı Vasıf Efendi, kendisi Hacı Ömer Efendinin yeğenidir. Aynı zamanda tasavvufa da hizmet etmiş birisidir. kendisinin müstakil medresesi varmış. 300- 400 talebesi var. onlara öyle ihtimam eder, çiftliğinden getirdiklerini yedirir, içirir, onları yerleştirir. çünkü medresede yer kalmadığında sığmayanlar olur. o zamanlar medreselerde bir usul var, öğleye kadar ders okutulur, öğleden sonra da fıkıh dersi okutulur. fıkıh derslerine de mahallenin bir kısım bu işten anlayan ve meraklı kişileri dinleyici olarak derslere girerler. onlar geride bir yerde oturur, dinleyici sıfatı ile dersi dinlerlerdi. Çamlıdere’de hiç arapça bilmediği halde, bir meseleyi, şuradan, buradan, halebî’den misaller vererek, arapça kayıtları okuyarak cevap veren insanlar vardı. bunlar dinleyici olarak Hacı Vasıf Efendinin derslerine devam etmiş. Hacı Vasıf Efendi’ye eskişehir müftülüğü teklif ediliyor, “ben, eskişehir müftüsü merhum falan gibi olamam, şimdiki müftüler gibi de olmam.” diyerek vazifeyi kabul etmediğini rivayet ederler. Vasıf Efendi aynı zamanda varlıklı bir kişi, hayır işleri ile de meşgul olmuştur. Çamlıdere merkezde bu hizmetleri yürütür. Köylerde bir ihtilaf olduğu zaman gider, onları hallederdi. O zamanın insanları dağ köylerinde haşin adamlar, gider onları sulh eder.
Hacı Vasıf Efendinin oğlu Hakkı Efendi vardı, Benim ilk arapça hocam. Hakkı Efendi duymuş ki Osmansin Köyünde Mehmet Ağa ile Tongur Ağa birbirlerine darılmışlar, daha evvel de bir ihtilaf olmuş, adam falan öldürülmüş, böyle olunca ben bunları sulh edeyim diyerek hemen atına binmiş, tongur ağaya varmış. Tongur Ağa Hakkı Efendiyi görünce, (o zamanlar hocazâdelere hürmet edi-lirdi.) “hocam sen buraya gelmezdin?” o da demiş ki; “ babam gelmiş bir zaman sizin köyü barıştırmış, şimdi de ben duydum, babamın oğluyum, barıştırmaya geldim.” “yanlış geldin, şimdi karşımdaki adam çok mağrur bir adam, sen buraya geldin, o buraya hoş geldin demeye gelmez, sen mehmet ağaya misafir ol, ben sana hoş geldin demeye geleyim. orada oturalım barışmış olalım.” demiş.
İSMAİL KUZ HOCAEFENDİNİN VEFATI
Anayasa Mahkemesi Üyesi Muhammed Emin Kuz’un babası olan İsmail Kuz 89 yaşında vefat etti. Cenazeye katılım yüksekti. Anayasa Mahkemesi Üyesi Muhammed Emin Kuz’un babası olan İsmail Kuz’un cenazesine, eski bakanlardan Beşir Atalay, Başbakanlık eski müsteşarı Emin Zararsız, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan çok sayıda Anayasa Mahkemesi üyesi ve SADED yönetimi ESYAV vakfından Saim Çöllüoğlu, Hasan Ayrancı katıldı. Bölge halkı tarafından saygı duyulan ve sevilen İsmail Kuz göz yaşları arasında toprağa verildi.
Kabri Kur'anın nuruyla dolsun. Makamı cennet osun.
------------------------------------------------------------------------------------
Kazım ATALIK