2014 yılının 9 Mart Pazar günündeyiz. Yağışlı bir hafta, güzel bir hafta! Umarım bu yağışlar aylarca sürer ve mümkünse gece yağsın gündüz de güneş açsın; parlak güneşe ve sonsuz mavi ufuklara da hasret kalınmasın! Yıllar önceAnkara’da böyle bir sistem oluşmuştu; geceleri yağdı, gündüzleri açtı; gece ıslak gündüz kuruydu, dağ taş yemyeşil olmuştu! Ve bir kez olan, yeniden olabilir!
Bu hafta sonu etkinliğimi Çamlıdere bölgesindeki yaylalarda geçirdim. Etkinliğin ayrıntılarını okuyucuyla paylaşacağım.
Sabah Kızılchamam’daki Mevlana molasından sonra yola devam ettik. Yanık’ıgeçtik; hemen ileride Çamlıdere yolu vardır. Bu yol kısa bir süre sonra ikiye ayrılır.Avdan-Kuşçular üzerinden ya da Bardakçılar-Örenköy üzerinden 1355 rakımlıAlakoç köyüne gidilebilir ki biz birinci yolu yani en kısa olanı kullandık. Alternatif bir yol da şudur: Yanık’tan sonra Bulak ve Dereneci geçilerek Çamkoru Tabiat Parkıyoluna sapılır ve Kuşçular üzerinden Alakoç’a gelinir. Alakoç, Örenköy ve Kuşçularburada bir üçgen oluştururlar, Çamlıdere Köy Üçgeni! Alakoç’un hemen kuzeydoğusundadır Çamkoru Tabiat Parkı ve göleti. Alakoç köyünün güneybatısında genişçe bir yayla vardır, 1600 rakımlı Örenköy yaylasıdır orası ve bizim bugünkü hedeflerimiz arasındaydı.
1290 rakımlı Örenköy’ün kuzeybatısına düşer bu yayla. Köylüler yaklaşık 300 metre irtifa kazanıp yaylalarına ulaşırlar. Bir zamanlar Viranköy derlermiş bu köye ama herhalde yıkık ve harap anlamına gelen “viran” sözcüğü köylüleri rahatsız etmiş olmalı ki isim değişmiş! Köyden geçen Taşlıyayla çayı Çamlıdere Bayındır Barajı’na kadar uzanır. Köy yakınlarındaki Roma dönemi yerleşmesinden dolayı buraya zamanında Viranköy denmiştir; bu yerleşmeden alınan bazı malzemeler de köyde kullanılmıştır.
Alakoç köyünden güneybatıya bakıldığında sivri bir tepe görünür, 1725 rakımlıSivri Tepe’dir orası! Köroğlu Dağları’nın bir üyesidir bu tepe! Bu civarlarda epeyce başka sivri tepeler gördük ve onların isimleri de müthiş bir yaratıcılık örneği olarak Sivri Tepe’ydi!
Çamlıdere bölgesi bugün için 12 derece ve yağmurlu görünüyordu hava tahminlerinde. Bu tahminler yüzde 80 pek tutmaz ya da tutar ama tam da yürüdüğümüz bölgelere okunup üflenilmiş gibi pek yağmur gelmez; nitekim bugünkü yürüyüşte de sadece yürüyüşün sonlarında biraz yağmur atıştırdı ama etkili olmadı, fakat uzaklarda yağış alan yerler gördük. Yürüyüşe uygun güzel bir havaydı. Saat 10 olduğunda Alakoç köyündeydik.
Sabah Alakoçlu bir emminin ya da emmi dayının selamıyla güne başladık. Akşam ayakkabılarımızı yıkayacağımız çeşmenin tası kısık güneşte az da olsa parlamaktaydı. Bunlar Özel İdare’nin köylere armağanıymışlar! Armağan ne demek? Kimin parasıyla yapılmış? Halkın parasıyla! Bir ülkede devletin parası olmaz, hükümetin parası olmaz, valiliğin parası olmaz, yalnızca halkın parası vardır ve yapılan her şey halkın parasıyla yapılmıştır! Halkın parasıyla halk için yapılmış bir şeyin adı “armağan” olmaz, “hediye” olmaz! Gidip bakkaldan kendi paramızla bir şey alsak, o armağan mı olur bize? Biz para vermeden bakkal bize bir şey verirse işte o armağan olur!
Köy pek sessizdi; yarı ahşap yarı taş evlerin önlerinden geçip araziye daldık. Doğa artık uyanıştaydı. Ayılar bile çoktan uyanmışlardı; çamurlu yollara koca pençeli imzalarını, o ıslak imzalarını atmışlardı! Bir de yavru ayıların küçükçe izleri vardı. Uzaklardan Sivri Tepe’yi gördük; ilk hedef orada bir zirve yapmaktı. Bu mevsimde şişmanca olması gereken dereler pek cılızlardı. Etkinlik boyunca pek çok kez göreceğimiz titrek kavaklar başlamışlardı. Bunlar sonbaharda harika görünümler sunarlardı. Titrek kavaklara Populus Tremula derler ve en küçük rüzgarda bile titrerler!
Batonlarımızın karpit uçları yerdeki ölü yaprakları toplamaya başlamışlardı bile.Timuçin hoca gps’ini açmıştı ve yürünen mesafeyi zaman zaman ilan etmekteydi. Bugün toplam 15.7 km yürümüşüz ve özellikle ilk yarısı çıkış olan sağlam bir yürüyüş oldu. Crocus denen çiğdemler bazen yerleri beyaza, mora ve sıklıkla da sarıya boyuyorlardı. Özellikle büyük çiğdemler görmek heyecan yaratıyordu ve bunlar yemyeşil yosunların arasında daha da canlı duruyorlardı.Güzel resimleri daha da güzelleştiren şey çerçevelerdir ve bu yosunlar da yeşil yaldızlı çerçeveler gibiydiler.
Zaman zaman orman yollarında zaman zaman da ormanın bizzat kalbinde, en sık yerlerinde yürüyorduk. Geyiklerin çift toynaklarının izleri bir süre sonra geyik dışkılarıyla da renkleniyordu! Karaçamlar pek yeşil, pek canlıydılar. Uzaklarda 1400 rakımlı Kuşçular köyünü görebiliyorduk. Siyah üzüm, dut ve kaysı kurusuylaSivri Tepe’ye tırmanıyorduk. Kemal hoca boynundaki Karadeniz puşisiyle zaman zaman esen rüzgâra pek aldırış etmiyordu.
Likenli orman cıvıl cıvıl kuş sesleriyle doluydu. Uzaklarda yaban domuzu görenler oldu. Eğer fotoğraflayabilseydik güzel olacaktı. Fakat yaban domuzu da ormanın öteki hayalet hayvanları gibi sırra kadem bastı, kaybolup gitti. Yürüdüğümüz bölgede çok fazla ağaç dalları vardı yerlerde ve geyikler için korunaklı bir bölgeydi burası. Hem sık titrek kavaklar olduğundan ve hem de bir avcı yürüse ayak izleri kolayca duyulabileceğinden göreceli olarak emniyetli bir bölgeydi geyikler için. Sivri Tepe’nin çirkin elektrik direklerini gördük. Köylere elektrik bağlanırken de doğa zarar görmekteydi! İnsan keyif sürsün diye doğa zulüm görürdü!
Öbek öbek karlara ve yıkılmış ağaçlara rastlıyorduk. Ağaçlardan sızan reçinelere ellerimizin bulaşması pek güzel oluyor ve o özel kokuyu içimize çekiyorduk.Örenköy ya da Viranköy yaylasına vardık. Yıkılmış taşlardan ve kuşburunlarından başka bir şey kalmamıştı burada ve bir de ağaçların gölgeleri, hafifçe esen rüzgârın serinliği… Köyden gelip burada ateş yakanların kararttığı taşlar gibi uzaklarda da kapkara bulutlar görmekteydik. Yaylada pek fazla zaman kaybetmeyip 1825’lik Kurtinibaşı tepesine doğru yola koyulduk. Yaylanın batısındaki tepenin arkasında bulunmaktaydı Kurtinibaşı ve bizim yemek molası vereceğimiz yerdi orası.
Nemden parlayan yeşil yapraklar, binlerce kozalak, tek tük uçuşan sivrisinekler, üzerlerinde su birikmiş yapraklar, işte insan doğada bu güzelliklerin içerisinde şehirde olan bütün o aptallıkları, siyasetin bayağılıklarını, bütün o rezillikleri unutmaktaydı ve huzuru tavan yapmaktaydı! Orman yürüyüşlerinde beynimizendorfin hormonu salgılar ki bu hormona mutluluk hormonu da denilir. Vücudun salgıladığı bu morfinle insan mutlu olur! Orman yürüyüşleri mutluluk kaynağıdır! 4 milyonluk kentten belki de sadece 400 kişi doğa yürüyüşlerine katılmaktaydı, hâlbuki bu sayı gelişmiş bir kültüre sahip olsak 400 bin kişi de olabilirdi ve dahi çok daha fazlası da olabilirdi! Şehirde kalıp ne yapacaksın, o çürüten, o yaşlandıran, o kafanı ütüleyen kirli şehirde?
Yollarda sadece yük taşıyan kamyonlar, yürüyüşlere gidenlerin minibüslerini değil araç içlerinde avcıları da görüyorduk; arka bagajlarındaki avcı köpeklerinden bunu anlayabiliyorduk.
Güneş bir açıp bir kapıyordu, sanki göz kırpıyordu. Birkaç yerde bu kış özlediğimiz kar derinliklerine rastladık ama alan olarak büyük değillerdi.Kurtinibaşı’nda yemek molası verildi; kıymalı patatesli kekikli naneli börek, ev yapımı pizza, kek, çay ve portakaldan oluşan bir menüyle mideler memnun edildi. Soyulmuş ağaç kabuklarından parlayan güneş artık yerini iyice bulutlara bırakmaya başladı. Avni hoca bıraksak sabaha kadar ormanda kestirecekti! Doğanın huzuru herkesi sardı sarmaladı. Toplu fotoğrafla bugüne tanıklık edenler, şehri değil de ormanı, betonu değil de yeşili tercih edenler belgelendi.
Sanki Ay’dan kopup gelmiş gibi duran renkli kayaların yanlarından geçip Alakoç’adönüşe geçtik. Ara sıra ayağımıza dolanan sarmaşıklar sanki bize elveda dediler; sanki uzaklarda bir kuş öttü ve bize ‘yine gelin’ dedi; sanki bütün bir orman bize selam çaktı! Yıkılmış ağaçların gövdeleri yaşlarını bize açıklarcasına halkalarını bize sergilediler. Dik inişlere geldik, kayarak çözüm bulundu! Çocukluk günleri, kızaksız kayılan o günler hatırlandı. Karlı yollarda ayı pençelerine, kurt izlerine, tavşan işaretlerine rastlanıldı. Yeniden ve çabucak Örenköy yaylasındaydık ve sonra da başladığımız yere Alakoç köyüne geri döndük. Saatlerimiz 17.30’u gösteriyordu. Yine doğadaydık, yine doğada olacağız, çünkü doğa bizim ebedi evimiz…
Bu güzel etkinlikte emeği geçenlere teşekkür ederek yazımı yazımı sonlandırıyorum